Gözünü açtığında havada kendisine doğru fırlayan bir terlikle burun buruna geldi. Aslında her şey ablası dönem ödevi yazarken kağıdını çekmesiyle başlamıştı. Öyle sessiz masanın altına girmişti ki ablası yazısına dalmış, hiçbir hareketi hissetmemişti. Şeyma odasına girmeden önce Yavuz çoktan pusuyu kurmuş, ablasının yataklarının kenarındaki boşlukta saklanarak beklemişti.
Şeyma, odasına girip malzemelerini masasının üstüne koymuştu. Çizgisiz kağıdın altına üstünden geçtiği çizgili kağıdı eklemiş, ataçlamış, nefes almadan konusunu yazmaya başlamıştı. İnci yazısı ve yüksek sabrıyla ödevini yapıyordu ki koca bir çizgi o daha anlamadan caaarrrt, diye sayfayı ikiye böldü! Yavuz sessizce kağıdın ucunu masanın altından çekmişti. Şeyma ise kardeşi odadan kaçmasa onun yaptığını anlamayacak şaşkınlıktaydı. Öyle bir "Annneeeeeeee!!" diye bağırdı ki evdeki camlar adeta sallanmıştı. Kardeşi Yavuz ise çoktan tabanları yağlamış, 2 kat yukarıdaki babaannesine çıkmıştı.
Ablası bu kez öyle sinirlenmişti ki! Dışarıya hayatta yapmadığı bir şekilde, ev terlikleriyle fırlamıştı. "Buraya geeell, sana göstereceğim nasıl çizim yapılır!" dedi eliyle kalemi göstererek. Peşinden o kadar hızlı koşmuştu ki, Yavuz'u babaannesinin kapısında kıstırmıştı. Kardeşi ablasını gördüğünde korkmamış, aksine zevkten kahkahalar patlatmıştı. Ablasını gıcık veriyor, verdikçe keyifleniyordu. Bir anda kapının önünde boğuşmaya başladılar. Şeyma kalemi batırmada kardeşini hedeflerken kendine saplanmıştı. Anlının ortasında koca bir kalem iziyle kalakalmıştı. En son dedelerinin üzerlerine su dökmesiyle kavga son bulmuştu.
Babaannesi Yavuz'u içeri almış, Şeymayı çağırsa da o dönüp evine gitmişti bir hışımla. Sonra dönüp “Bunu unuttum sanma!” dedi sinirle. Yavuz o an korkuyor gibi babaannesine sarılmıştı. Sonra da onların evine geçip yedek kıyafetlerini giymiş, çorbasını içmiş, yaptıklarını çoktan unutmuştu. Ablasını sinir etmek bu aralar hayatta zevk aldığı şeylerdendi.
Şeyma’nın ise onun tam tersi bir hayatı vardı. Hayatında kuralları olan, düzenli ve titiz biriydi. Küçüklüğünde bile annesi söylemeden elini yıkar, çantasını toplar, ödevlerini günü gününe yapardı. Yavuz öyle miydi? Ödev demek onun için eziyet, demekti. Hem o kadar yaramazlığı kim yapacaktı? O kadar eğlenmek, kudurmak varken ders çalışmak çok sıkıcıydı.
İşte yıllar Yavuz ile Şeyma'nın boğuşmalarıyla geçti durdu. Abi terörü diye bir şey varsa erkek kardeş terörü diye bir şey de vardı. Bu yüzden Şeyma'nın tek dileği şehir dışında okumak, Yavuz'dan kısa süreliğine de olsa uzaklaşmaktı. İstediği gibi de oldu. İstediği şehirde, istediği bölümü başarıyla kazandı.
Kardeşi ile aralarında 4 yaş vardı, o okulu bitirdiği yıl Yavuz da üniversiteye hazırlanıyordu. Ama buna ne kendisi ne de başkaları inanıyordu. Bir yandan ders çalışmak istemiyordu ama aile içinde ablasının başarılarına da hayli gıcık oluyordu. Her ne olsa ablasını bozuyor, yanlış kelimelerini düzeltiyor, sürekli hatasını arıyordu. Şeyma'nın okuldan eve geldiği tatil zamanlarını ona dar ediyordu. Tüm bunlarla birlikte derslerine de çalışmıyordu.
İlk sınava girdiği sene barajı bile geçememişti. Sınıfındaki çoğu arkadaşı iyi puanlar almıştı. Çok umrunda olmamıştı ama ablasının yüksek lisans yapacağını duyduğunda içinde bir şeyler kopmuştu. Herkes bir şeyler yapıyordu, yapmaya da devam ediyordu. Ablası okul dışında çalışıp biriktirdiği paralarla tatillere gidiyor, o ise tüm yazı evde bilgisayar başında geçiriyordu. Hem eskisi kadar zevk bile vermiyordu bu oyunlar. Hele ki son zamanlarda midesi bulanıyordu ekrana bakmaktan.
Yine bir yaz günü Şeyma tatilini erken bitirmiş, ailesiyle de vakit geçirmek istemişti. Yavuz bu defa pek oralı olmamıştı. Artık Şeyma'nın hayatı da pek umrunda değildi. İlk birkaç gün ablasının yanına bile yaklaşmamıştı. Herkes bu duruma çok şaşırmış, hasta olduğunu düşünmüşlerdi. O ise boş tavana bakıyor, belirsizlik sularının içinde sırt üstü yüzüyordu. Arada bir ses geliyordu "Yavuzzzz yemek hazır..." diye. Denizin dalgası gibi biraz sarsılıyor, yatağından kalkıyor, yemeğini yiyip odasına tekrar dönüyordu. 3. gün artık ablası dayanamadı. Yavuz'u girdiği o girdaptan çıkarmak için odasına girdi. Kardeşi pek ilgilenmiyordu kendisiyle. Birkaç defa laf atsa da hiç oralı olmadı.
"Seni amacını kaybetmiş buldum ne yazık ki..." dedi kitapları karıştırırken. Yavuz bir durdu, kaşlarını çatarak ablasına baktı. Ablası konuşmaya devam etti. "Bak biliyorum, önceden bir aradaydık sonra farklı yollara gittik, yani ben gittim. Sen burada kendini hapsolmuş gibi hissediyorsun. Ben ne kadar güçlü görünsem de üniversiteyi bitirirken ne yapıyorum, diye çok soru sordum. Düşün, okulu bitirmeme aylar vardı. Sonra yeniden amacımı, beni buraya getiren sebeplerimi düşündüm. Eğer istersen seninle bir amaç bulabiliriz, yeteneklerine göre hedef belirleyebiliriz."
Yavuz, "Artık çok geç bence, bütün arkadaşlarım üniversitede. Ben çok geç kaldım."dedi.
Ablası, "Saçmalama, daha dur. İnsanlar 2. üniversiteyi okuyorlar. Bak ben yüksek lisansımı başka bölümden seçtim mesela. O yüzden haydi kalk, kendine gel. Benimle uğraşan Yavuz'u görmek istiyorum, hani o dönem ödevimi mahveden" dedi.
Yavuz, gerçekten de nereden başlaması gerektiğini bilmiyordu. Ablası ilk önce basit konulardan, kolay soruları önermişti ona. Buna rağmen tavsiye ettiği kitaplar o kadar zor geliyordu ki. Soru bankaları alt seviyede olsa da yine de zor geliyordu. Hem hepsi mi yanlış çıkardı. "Bende sıkıntı var galiba." diyip diyip duruyordu evin içinde. Uzun bir süre çalıştıktan sonra yarı yarıya yanlış çıkınca "Yok anne ben kıt beyinliyim galiba." deyiverdi. Demesiyle birlikte, babaannesinin terliğini havada görmesi bir oldu. Neyse ki hedef şaşmış, terlik yanındaki kapıdan hole uçmuştu.
"Yaşlandın babaanne. Performans düşmüş." diyerek gülümsedi. Babaannesi, "Oğlum, sen daha yeni başlamışsın gelmişsin, neler diyorsun. Ablan gibi olmayı beklemiyorsun herhalde. O yıllarını verdi böyle başarılı olabilmek için. Gelmiş iki günde pes ediyorsun. Hani babanın dükkanındaki çocuklar var ya, işte onlar gibi çıraksın şu anda. Baban hemen dükkanı teslim ediyor mu? Tornavidayı veriyor mu al yap, diye? Git önce etrafı sil süpür sonra geçersin çay demlemeye. Sen gelmiş, masaya oturup satış yapacağım diyorsun. Böyle düşünüp düşünüp de ümidini kırma."
Gerçekten de Yavuz başlarda çok zorlanmıştı. Birkaç defa bırakmayı bile düşünmüştü. "Nereden girdim bu işe?" diye kendini parklarda yürürken bulmuştu. Sonra sakinlemiş, evine dönüp yeniden denemişti. Çabalıyor, çabaladıkça dibe batıyor gibi hissediyordu. Sonuçlar istediği gibi gelmiyor, ablasının desteğiyle yeniden başlıyordu. Arkadaşlarıyla ilişkisini sınırlandırmış, kendini tamamen derslere vermişti. Her yıldığında babaannesinin söylediklerini düşünüyordu. Babasının çıraklarını düşünüyordu, "Yavuz sen bir çıraksın, ablan ise usta... Çok yolun var Yavuz çokk..." diyordu her defasında kendine. Çırağın çabası çok, aldığı sonuç düşük oluyordu. Bir sonraki sınava hazırlanmak için önünde 1 yılı vardı. Onu da bu yolda yeni süreçler bekliyordu...
&
Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabilir öğrenir.
Yorumlar
Yorum Gönder