Sofrayı özene bezene hazırladı Sema. Akşama babası da yemeğe gelecekti. Sık gelmezdi babası, geldiğinde pek bir özenirdi hazırlıklara, babası sevsin, beğensin isterdi. Yemek vakti gelmiş, herkes bir bir yerini almıştı sofrada. Bir iki konuşmadan sonra herkes elindeki telefona dalmıştı. Küçük oğlu zaten çizgi film olmadan sofraya oturmuyordu. Kızı kısa videolar izliyor, o sırada suratında değişik mimikler beliriyordu. Eşi haber sayfalarına göz gezdiriyordu her akşam olduğu gibi. Son zamanlarda artık iyice konuşamaz olmuşlardı. Sanki iyiden iyiye iletişimleri kopmuş gibi hissediyordu. Gözü en son babasına takıldı, o da sosyal medya hesabını açmış, sayfayı yavaş yavaş kaydırıyordu. Bir kaç yıl önce sosyal medya hesabı almıştı babası ama son zamanlarda elinden düşürmez olmuştu. “Köylülerimi, akrabalarımı buradan takip ediyorum.” diyordu. Babasına bakarken, Sema’nın aklına eski günler geldi.
Eskiden akşam yemeklerinde herkes aynı masanın başına toplanır. Sokaktan çocuklar çağrılır. "Ahmmetttt, Semaaa gel yavrum, akşam ezanı okundu yemek yiyoruz." Sonra yemekler yenir, yemek yenirken çok konuşulmaz ama çay vakti geldi mi de ohhh, başlardı sohbet! Hele de elektrik kesildiği akşamlar, ne keyifliydi. Sobanın etrafına oturulur. Babasının yanı başına dizilirlerdi. Başlardı babası masal anlatmaya. Cingöz anlatırdı babası, ona da dedesi anlatırmış öyle derdi. Masal biter, masal gibi eski zamanlar anlatılırdı. Bunları düşünürken o tatlar geldi damağına, zihnine… Yıllar geçmişti ama şimdi hatırlaması bile ne keyifliydi. Pazarcıydı babası, haftada iki akşam babayı görerek uyurlardı, diğer akşamlar babaları gelmeden uyumuş olurlardı. Anneleri de onlarla pek sık oynayamazdı. Eee malum, çamaşır elde yıkanır, bulaşık elde yıkanırdı! Bütün gün işleri olurdu annesinin. Ama o akşamlar, beraber yenen yemekler ne lezzetliydi. Oysa kimse yemek yesinler diye çizgi film açmıyordu. Hoş isteseler de açamazlardı, çizgi film sabah erken saatlerde oluyordu sadece. Babasının anlattığı masalları, öyküleri, anıları çizgi filme değişir miydi, Sema hiç? Gündüzleri ise ayrı bir eğlence idi. Sabah kahvaltı yapar yapmaz, soluğu sokakta alırlardı. Sadece onlar mı, bütün mahallenin çocuğu sokakta oynardı? Karınları acıkır, Melahat abladan salçalı ekmek isterlerdi. Susarlar, bu sefer Emine teyzenin kapısını çalarlardı. Tuvaletleri gelir, eve gitmeye korkarlar, “tekrar çıkamayız” diye bu sefer de Cemile teyzeye giderlerdi. Tüm bunların yanında onlarında bu teyzelere az yardımları dokunmazdı. Yeri gelir, Güler teyzeye ekmek alırlar. Yeri gelir, Cemile teyzenin market poşetlerini taşırlardı. Gün boyu onlarca insanla konuşur, sohbet eder, iletişim kurarlardı.
&
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
Yahya Hamurcu
imkanlarımız arttıkça bağlarımız azaldı maalesef :(
YanıtlaSilAhh ahh nerede o eski günler... Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilİletişim aletleri artarak aramıza girdikçe, birbirimize muhtaçlığımız azaldıkça kurduğumuz bağlar giderek zayıflıyor...
YanıtlaSilİnsan herşeyin kolayını secmekte cok maharetli :)
YanıtlaSil