Bir daha mi geleceğiz Dünyaya?

Zeynep’le Banu çok yakın arkadaşlardı. Bazı konularda zıtlıkları olsa da yine de anlaşıyorlar, birbirlerini dengeliyorlardı. Zeynep daha disiplinli sorumluluklarını bilen, Banu ise daha rahat, keyfine düşkün bir kişiydi. İkisi de üniversite sınavına hazırlanıyor ve mühendis olmanın hayallerini kuruyorlardı. Birlikte aynı dershaneye gidiyorlar, fırsat buldukça da Zeynep’in zorlamasıyla okul çıkışı kütüphanede düzenli soru çözüyorlardı. Sonunda istedikleri oldu, Zeynep İstanbul Teknik Üniversitesi’ni, Banu da Ege Üniversitesi mühendislik bölümünü kazandı.

Üniversite hayatı düşündüklerinden biraz farklı gelmişti. Ailelerinden uzak olmak üzerlerine bazı sorumluluklar yüklemiş olsa da kendi hayatlarının kontrolünü eline almak, özgüven ve özgürlük duygusu vermişti.

                                                                                 

Zeynep İstanbul’un hareketli yaşamının içerisinde okulun getirdiği sorumlulukları dengelemeye çalışıyor ama okulunuda hiç ihmal etmiyordu. Önceliği derslerine veriyor, sınavlara gereken özeni gösteriyordu.  Arkadaşları bazen dersi assalar da Zeynep kaçırdığı konuların ileride meslek hayatına yansımalarını düşünüp derse devamlılıkta istikrar sağlıyordu.

Banu ise İzmir’i çok sevmişti. Hareketli yaşama uyum sağlamakta hiç zorlanmamış, okulun ve şehrin eğlenceli yönlerini keşfetmeye başlamıştı. Banu’nun yeni insanlarla tanışmak, eğlenmek, sosyalleşmek, en iyi yaptığı şeydi zaten. Ama bunu o kadar aşırılaştırmıştı ki nerde bir parti var dense Banu hiçbirini kaçırmıyordu. Ertesi gün sınavı bile olsa aman girmesem ne olur ki bu işin bütünlemesi de var! Orada hallederim nasıl olsa diye düşünüyordu. Bu konser kaçmaz, dersin tekrarı olur ama konserin tekrarı olmaz, diyordu. Derslere çok zaman girmez, arkadaşlarından not toplar, sınavdan bir gün önce çalışır, yine de geçer not alırdı. Bu şekilde de sınıf geçilebiliyor nasıl olsa ben biraz öğrenciliğin tadını çıkartayım, derdindeydi.

Ara ara Zeynep’le telefonda konuşuyorlardı. Banu Zeynep’e “Kızım bırak bu inekliği, bak sen de bitireceksin ben de bitireceğim… Ama ben aynı zamanda hayatımı da yaşıyorum, sen mi kârdasın?  Yoksa ben mi? “ diye akıl da veriyordu. Biraz eğlenmene bak “Bir daha mı geleceğiz bu dünyaya!” diyordu.

                                                                                       

                                                                                         
                                                  

Seneler seneleri kovaladı ikisi de mezun olmayı başardı. Öğrenci olarak çıktıkları memleketlerine artık mühendis olarak dönmüşlerdi.
Artık hayata atılmanın, kendi paralarını kazanmanın vakti gelmişti. Büyük bir özenle ikisi de öz geçmişlerini hazırlayıp İş başvurularını yaptılar. Zeynep’in ilk etapta o kadar büyük bir maaş beklentisi yoktu, önce bir iş bulup, meslekte tam bir pişeyim zamanla hepsi olur, diyordu. Banu ise o kadar yıl emek verdik, mühendis olduk, öyle 3 kuruşa ben çalışmam, hakkımı versinler, deyip birçok işe burun kıvırıyordu.
Zeynep çok zaman geçmeden maaşı yüksek olmayan ama gelecek vadeden bir işe girmiş, bir müddet sonra da bulunduğu birimin şefi olmuş, kademe kademe yükselerek bölge müdürü olmayı da başarmıştı. Artık yüksek bir maaş alıyor, konforlu bir hayat yaşıyordu.
Banu ise ben bu maaşa çalışmam deyip birçok işi reddetmiş, en yüksek maaşı veren kurumsal olmayan bir firmada işe başlamış, orası da  iflas etmiş işsiz kalmıştı. Ardından yeni bir işe girmiş, bir süre sonra benim hakkımı yiyorlar bu paraya bu iş yapılmaz, deyip kendi işinin patronu olmaya karar vermişti… Ailesinin de desteğini alarak çok güzel bir semtte, çok büyük bir ofis açmış ama yine de umduğunu bulamamıştı. İnsanlar sahtekâr olmuş, ekonomi kötü, bu şartlarda çalışılmaz, bu ülkede iş yapılmaz, diye şikâyetlenerek yine dikiş tutturamamıştı. Oysa arkadaşı Zeynep de aynı mesleği yapıyor, ekonominin kötü olduğu aynı ülkede yaşıyordu.  Ayrıca kariyerinde zirveye tırmanmış, şimdide şirkette genel müdürlüğe terfi edeceği söylentileri dolaşıyordu. Banu’nun işsizlikten kıvrandığı süreçlerde, Zeynep’te başarı öyküsünü yazıyordu...                                                                             

                                                                                    


İşte bizler başımıza gelen olumsuzlukları kaderin adaletsizliğine bağlıyor ve sürekli şikayetleniyoruz.   Zeynep’in bugün elde ettiği başarının sebebinin üniversite yıllarındaki çalışkanlığı, ilk işe girdiği gündeki öğrenme isteği ve çalışma hayatındaki emeğinin bir sonucu olduğunu düşünemiyoruz. Banu’nun işlerinin ters gitmesinin de bugüne kadarki yaptığı seçimlerin ve emeksiz sonuç isteğinin olduğunu göremiyoruz.
Hayatta başımıza gelen her olayın oluşturduğumuz sebepler üzerine dizayn edildiğini bildiğimizde, karşılaştığımız sonuçlar bize sürpriz gibi gelmeyecektir. İnsan benzer sebeplerin benzer sonuçlar oluşturduğunu bildiği zaman, daha rahat strateji üretebilecek ve hayatında istediği konforu sağlayabilecektir.
Öyle ki Bir daha gelemeyeceğimiz bu dünyada, oluşturduğumuz sebeplerle hedefimize uyumlu bir yaşam dizayn edersek mutluluğu ve başarıyı yakalayabiliriz.


&

 Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabilir öğrenir.


"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, 

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 

Aynadaki kişi...

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yahya Hamurcu











































Yorumlar

  1. Son cümleyle her şey gerçekten özetlenmiş. Madem bir daha gelmeyeceğiz neden hakkını vermeyelim? 😊
    Kaleminize sağlık hocam 🙏🏼

    YanıtlaSil
  2. İnsanın bu hayatta mutlu ve başarılı olmasının ne güzel stratejileri verilmiş. Çok güzel ve anlamlı bir yazı olmuş emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder