Bunu Okumadan Söz Verme

Günlerdir hazırlıklardan bitap düşmüşlerdi. Yine de heyecandan yorgunluklarını bile hissetmiyorlardı. Evin içinde ayakta duracak yer bile kalmamıştı. Her köşe başı bir insan heyecanlı gözlerle gelecek olan misafirleri bekliyordu.

İşte o gün gelip çatmıştı. Evin küçük kızı yuvadan uçacaktı. Yıllardır süregelen geleneksel tanışma biçimleri artık yerini başka sahnelere bırakmıştı. Ailelerin tanışmaları sadece birer formalite iş gibi görülüyordu. Bu yüzden de evin organizasyonunda en önemli mesele görsel şölen oluyordu. Büyük şamdanlar, çiçeklerden oturacak yer bile kalmamıştı. Gençler ayakta ellerinde telefonla hazırda bekliyor, evin büyükleri ise koltukların birer köşesinde oturuyordu.

Ahmet’in babası yıllar önce vefat etmişti. Bu yüzden çok değer verdiği amcasıyla sevdiği kızın ailesini ziyarete gitmeyi istemişti. Daha önce tanımadıkları bir aileyle bir araya gelmenin gerginliği vardı üstlerinde.

                                                                                 


Ahmet biraz bahsetmişti fakat Halis Amca kulak arkası yapmıştı. Nasıl olsa yıllarca esnaflık yapmış insan sarrafı olmuştu. Çok iyi bir tüccardı, hangi ürünü kime satacağını çok iyi bilirdi. Fakat  atladığı bir şey vardı. Bu sefer bir ürün satmayacak ilk kez bir kız isteme töreninde olacaktı.

İnsan hayatında daha önce deneyimlemediği bir durum karşısında duyguları yoğun olabiliyordu. Özellikle bu kadar önemli meselelerde etki sahibi olacağını düşünürse. Fakat Ahmet’in amcasından daha  endişeli başka biri daha vardı. Eda’nın babası… Acaba damat adayının ailesi nasıl insanlardı? Şakayı severler mi, konuşkanlar mı? Gelenekseller mi yoksa yeniliğe açıklar mı? Cömertler mi yoksa varken yemiyorlar mı? Kalabalık ortamlarda büyümüş olan kızını nasıl bir aileye gelin verecekti? Hayır bu kadar soruyu bir gecede cevaplamaları da mümkün müydü? İnsan tanımak için ya uzun yola çıkmak ya da bir süre yaşamak mı gerekiyordu illa?

Beklenen an geldi ve herkes yerini aldı. Ortamda sessizliği bozma çabasında olan yakın akrabalar ile tek tük konuşmalar dönüyordu.

Ahmet’in amcası konuşmayı hiç sevmezdi fakat yıllardır mesleğinin getirdiği bir iletişim kurma becerisi kazanmıştı. Fakat konforlu alanından uzak tanımadığı bir ailenin içinde meraklı gözlerle onun konuşmasını beklemesi onu germişti. Kafasını nereye çevirse bir çift göz onu izliyordu. Kızın babasıyla konuşmaya başlasa da konu bir yerde tıkanıyordu. Eda’nın babası ise kız babası olmasından  mesafeli duruyordu.  Kararlar verilmişti zaten daha önceden bu gece ise sadece “Hayırlı olsun.” denecekti.

                                                                                       



Eskiden böyle miydi gerçekten? İnsanlar birbirileriyle bir ömür geçirmeye karar vermek için yıllarca görüşmesine gerek kalmaz fakat aileler daha iyi birbirini tanırdı. Şimdi gençler ne kadar tanıyorlardı ki birbirini? İnsan bulunduğu ortamda oturuşundan kalkışından gerçekten kim olduğuna dair izler taşıyor muydu? Getirdiği çiçekten, hediyesine kadar gösterdiği özenden ne mesajlar veriyordu?
Yaratılışından konuşmayı tercih etmemesi onu sıkıcı biri mi kılıyordu? Ya da konuşarak kendini daha iyi ifade ettiğini düşünen kişinin iletişimi daha mı iyiydi? “Seni seviyorum, düşünüyorum.” demenin gerçekten insandan insana kaç çeşit yolu vardı. Birisi “Seni seviyorum.”u mimiklerle, onun için özenli hazırlanmasından bile anlarken başka biri illa duymak ister. Diğerinin süslü cümlelere ihtiyacı yok, sıkı bir sarılma ona sevildiğini hissettirmeye yeterli. En çok tartışmalar da buradan çıkmıyor muydu?

Bir insanı tanımak nasıl bir konfordu halbuki. Uzun yola çıkacağın yol arkadaşını seçerken onu nasıl tanıyacağını bilmek… İnsanların anlık davranışlarıyla değil toplamda nasıl biri olduğunu bilmek çok rahatlatıcı değil mi? Onun risk almaya nasıl meyilli olduğunu, arkadaş çevresiyle mi bireysel mi vakit geçirmekten mi hoşlandığını, hayatta hamle yaparken nasıl motive olacağını bilmek ilişkiyi nasıl etkiler?
Doğuştan getirdiğimiz özelliklilerimizle hayatın içinde öğrendiklerimizle oluşturduğumuz bir kimlik var. Bu kimlik içerisinde kimler gerçekten kendini tanıyor? En yakınında olacak ve bir ömür belki de yol arkadaşlığı yapacağın kişiyi ne kadar tanıyorsun? Belki de derdi sen değilsin, o sadece konuşmayı tercih etmiyor. Belki kalabalığı sevmiyor… Kayınvalidenin taşlı, dantelli gelinlikte neden ısrarcı olduğu bilmek  bile birçok probleme vereceğimiz cevabı değiştirmez mi?  

                                                                                                                                                                        
                                                                                     



Bu sorularının her birinin cevabı var. Eda ve Ahmet belki de bu soruların cevaplarını çoktan öğrenmiş, insan tanımanın nasıl olduğunu stratejilerini almıştı. Onlardan geriye kalanlar için ise birçok soru vardı. Halbuki zihin belirsizlikten hiç hoşlanmaz. Bu yüzden de hayatımızda ilk olarak “Ben kimim, etrafımdakiler kim?  Sorularına yanıt almak çok daha iyi bir seçenek gibi görünüyor.
Bu kadar soruların ardından Halis Amca beklenen soruyu yöneltti ve beklenen cevap geldi. Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevitine :)
 

&

 Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabilir öğrenir.


"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, 

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 

Aynadaki kişi...

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yahya Hamurcu





































Yorumlar

  1. doğru cevapları almak kadar, doğru soruları sormakta önemli… kaleminize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  2. Kaleminize sağlık umarım herkes bunu okumadan söz vermez☺️

    YanıtlaSil

Yorum Gönder