Mis Gibi Zehirler

Çiçek bahçesi, okyanus esintisi mi lavanta rüya mı karar verememişti. Reyonun önünde bir o kapağı bir bu kapağı denerken başı dönmeye başlamıştı. Çamaşırları misler gibi yıkadığını hissettiren bir şeydi bu sentetik kokular. Çamaşırların daha yumuşak olacağı iddiasıyla başladığı bu serüvene artık son veremiyordu. Kokusu daha yoğun olması için bazen ölçüyü de kaçırdığı oluyordu. Birçok kadın gibi Ezgi de çok seviyordu evinin mis gibi kokmasını. Evin içindeki kokular yetmezmiş gibi en sevdiği şey yumuşatıcı kokusuydu.

Çocuklar olduktan sonra da evde çamaşırlar sık yıkanır olmuştu. Hatta bu sebeple kurutma makinesi bile almıştı. İlk kurutma makinesi alma isteğini söylediğinde eşi direnmişti. Her şeyin elektronik eşyalara maruz kalmasından pek hazzetmiyordu Kemal. Güne başladığı kahvaltısından yatana kadar yeteri kadar hayatlarında değil miydi?

                                                                           



Fakat şehir hayatının getirmiş olduğu duvarlar arasındaki yaşamda onları buna mecbur bırakıyordu. Çok tuhaftı gerçekten… Hayatları apartmanda geçtikten sonra masrafları daha da artar olmuştu. Sadece artan masrafları artmıyordu tabiiki. Hastalıkları, yorgunları ve çöpleri bile daha çok artmıştı. Dünya’nın her yerinde sıfır atık kampanyaları yapılmasına da çok şaşırıyordu Kemal. Bu kampanyayı savunanlarla plastiklerle ürünleri hayatımıza sokanların aynı topluluk olması gerçekten tuhaftı. Halbuki Kemal annesinin zamanlarını çok iyi hatırlıyordu. Anadolu’nun kadınları mutfağında neredeyse sıfır atık bırakıyordu. Evden her gün çöpü at tartışması olduğunu hiç sanmıyordu. Sebzelerin meyvelerin arta kalanları toprakta bile gübreye dönüştürülebiliyordu. Zaten tek kullanımlık bir mutfak eşyası yer almıyordu. Apartman yaşamında ise her gün atık vardı. İçtikleri suyun, sütün atığı bunlardan en basitiydi.

Şehir hayatı ile hayatlarına giren ne kadar çok şey vardı. Tükettikçe tüketiyorlardı… Buna karşılık da o kadar az üretmek ihtiyacı duyuyorlardı ki. Ezgi ile en çok bu konuda tartışıyorlardı. Banyodaki büyük bir dolabı kaplayan deterjanlara anlam veremiyordu Kemal. Mutfakta her şey için ayrı ayrı kullandığı elektronik eşyalara. Türk kahvesi için ayrı makine, filtre kahve için ayrı makine, yoğurt mayalama makinesi, ekmek yapma makinesi, tost makinesi ve devamındaki birçok şey. Bununla kalınmıyordu ki süpürgenin üç çeşidi, ütünün iki çeşidi de vardı. Bu kadar çok şeye gerçekten ihtiyaçları olduğunu nereden düşünüp almışlardı ki? Gerçi düşünerek aldıklarını da pek sanmıyordu. O kadar cazibeli ve her evde muhakkak olması gereken ihtiyaçlar gibi gösterilmiyor muydu? Bu kadar eşyayı eve sığdıramadıkları için hep daha büyük bir ev ihtiyacı dönüyordu. Bu döngünün içinde ise sürekli kendilerini alışveriş yaparken buluyorlardı.

Yine o günlerden biriydi.                                                                            

                                                                                     

                                                                             


Ezgi karar veremediği yumuşatıcılardan üçünü de almayı seçmişti. Sonuçta bir şekilde kullanılacaktı.  Çocuklarla kasaya doğru ilerlerken ufaklıkların öksürükleri peş peşe artmaya başladı. Zaten bu her zamanki olan rutinleriydi. Defalarca hastanelerde yatmış yine de çözüm bulamamışlardı. Hatta bir seferinde doktorun terlemeyecek, koşmayacak demesine çok üzülmüştü Ezgi. Çocuklarının çocuk gibi koşup oynaması gerekmiyor muydu? Kasaya bir an önce geçip ödemeleri yapıp çocukları çıkarmak istiyordu. Tam o sırada bir bey ona dikkatli gözlerle baktığını fark etti. Bir çocuklara bir Ezgi’nin elindekilere bakıyordu. Ezgi anlam veremediği gibi biraz da gerilmişti. Dayanamadı ve; “Tanışıyor muyuz beyefendi?” dedi. Orta yaşlı, gözlüklü ve biraz sert mizaçlı olduğu hissiyatı veren bey tebessüm etti. “Hayır, hanımefendi sizi tanımıyorum fakat bu öksürükleri iyi biliyorum. Doktorum ve yıllarca annelerle mücadele veriyorum.” Ezgi şaşırmıştı.  Annelerle mücadele etmek de ne yakışıksız bir tabirdi. Fakat adam devam etti: “Elinizdeki sentetik kokular, kimyasallar çocuklarınızın düşmanı olduğunu söyleyebilirim. Bu kadar plastiğe, elektroniğe maruziyet yetmediği gibi bir de burunlarının dibine bu kokuları koyuyoruz. Bu konuda biraz araştırmanızı tavsiye ederim.” dedi ve cevap beklemeden Ezgi’nin yanından geçip gitti. Ezgi o an sinirlenmişti ama orada daha fazla durmak istemiyordu. Hızlıca uzaklaştı. Marketten çıktığında derin bir nefes aldı. Artık çocuklar da daha iyilerdi. Adam söylediklerinde haklı olabilir miydi? Arabaya bindiklerinde Ezgi araba kokusunu fark etti ve çocukların öksürüklerini… Nasıl bu kadar kör olabilmişti? Halbuki birkaç doktor zamanında öyle laf arasında demişti. Peki neden bu kadar etkileyici olmamıştı?  
Eve gittiğinde hala kendisine gelememişti. Belki yıllarca Kemal ile yaptıkları tartışmaları düşündü. Çocuklarının çocuk gibi koşup oynamalarına engel gerçekten de bunlar mıydı? Hayatında birçok şeyi değiştirmeye değerdi evlatları.

Bir yerden başlamalıydı Ezgi. Elinde üç tane yumuşatıcı şişesi ile bir süre ne yapacağını bilmiyordu. Fakat yapmak zorundaydı. Kemal eve geldiği gibi fişi ve şişeyi eline tutuşturdu. “Bunları iade eder misin? Başka şeyler ile değiştirebilirsin. Nedeni de sonra konuşalım. Ben vazgeçmeden hızlı davransan iyi olur.” dedi ve hemen yanından ayrıldı. Vazgeçmesi ne kadar da zordu…
  
                                                                                

Ezgi o an anladı ki hayatında ne kadar çok şeye anlam yüklemişti. Burnunun ucundaki problemin çözümü ise ortada duruyordu. Yıllardır görmemişti. Onun cilt hastalıkları, Kemal’in gece horlamaları, hapşırıkları, çocukların öksürükleri ve birçok şey.

Gerçek problemi bulmayınca gerçek çözümü de bulamıyordu insan. Binlerce para, zaman döktüğü bu yolda sorunun cevabı bu olması acı vermişti. Yine de artık yanıt elindeydi. Çözüm ise burnunun ucunda… Ezgi bir bir sıralamıştı listeyi. Hepsinden aynı anda vazgeçmesi kolay değildi. O ise kolaydan başlamanın stilini biliyordu. Kolaydan başlayacak ve net olacaktı…

&

 Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabilir öğrenir.


"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, 

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 

Aynadaki kişi...

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yahya Hamurcu





























Yorumlar

  1. Bazen problemin çözümü gözümüzün önündedir ve göremeyiz... çünkü görmek istemeyiz... kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Problemde çözümüde yanı başımızda ama biz göremiyoruz. ne güzel anlatılmış

    YanıtlaSil
  3. Ahhh ne çok bizden ve ne çok acı... Burnumuzun ucundaki çözümleri görebilmek ümidiyle...

    YanıtlaSil
  4. Evlere ayna gibi bir yazı olmuş :) Çok iyi geldi. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  5. İnsan net olunca var olan probleme çözüm bulmak için bir an yetiyor, yeter ki isteklerine dur diyebilip gerçek ihtiyaçlara yönelebilsin.
    Kaleminize sağlık hocam 🌸☺️

    YanıtlaSil
  6. Kendimi gördüm

    YanıtlaSil
  7. İnsanın öz probleminin çözümü gözünün önünde gizli görebilmek ne güzel.

    YanıtlaSil
  8. Çözümün insanın burnunun dibinde de değil, parmaklarının seçtiğinde olması ve bunu görmesi yıllarını alan insan!...

    somutta buysa soyutta yaşananlar ya...

    Ah insan sadece zararı kendine değil ki... herkese...herşeye, doğaya da...

    Farkındalık oluşturan bu yazınız için çok teşekkürler

    YanıtlaSil
  9. Hepimiz aynı hataları yapıyoruz, yaşayıp gidiyoruz. Oysa ki gerçeği fark etmek ne kadar kıymetli. Kaleminize sağlık... :)

    YanıtlaSil
  10. İnsanın problemi ve çözümü yanyana rlinize sağlık çok güzel yazı olmuş 🌸

    YanıtlaSil

Yorum Gönder