Nalan sağ elinin boş kalan yüzük parmağı ile oynarken oturduğu bankta ne kadardır kaldığını bile unutmuştu...
Karşısında kavga eden bağırıp çağıran bir çiftin çığlıkları ile irkilmiş, daha doğrusu kendine gelmişti.
Kadın;
⁃ "Bunu senden hiç beklemezdim, bunu bana nasıl yaparsın? Beni bırakıp gideceğini hiç konduramadım nasıl yaparsın böyle bir şeyi?" diye bağırıyordu.
Adam;
Nalan boş gözlerle tartışan çifte baktı.
-“Demek o da benim gibi ‘konduramamış!’” diye kendi kendine söylendi. O an tüm yaşadıkları gözünün önüne geldi. Adliye binasının bahçesindeydi, sert esen rüzgarı da anca hissedebilmişti. Elleri buz gibi olmuştu. Kalkıp eve gitmeliydi ama hiç mecali yoktu.
Az evvel bir çırpıda boşanmıştı, işlerin nasıl ve ne zaman buraya geldiğini hiç anlayamamıştı. Oysa ne kadar da zor şartlarda evlenmişlerdi Sinan ile....
Aileleri ikna etmesi, kız istemesi, sözü, nikahı hep zorluklarla olmuştu. Hatta Sinan'ın eşyaları almaya maddiyatı yetmediği için çoğunu Nalan kendisi almıştı.
Ailesi, arkadaşları "Sen hem erkek hem kız tarafı mısın? Ne bu? Bu iş böyle olmaz" deselerde, “Olsun biz mutlu olalım benim eşyada gözüm yok.” demişti.
Nalan'ın annesi; “Kızım bu oğlanın düzenli bir geliri de yok sürekli iş değiştiriyormuş biraz beklesen mi acaba? İlerde üzülmeyesin…” dediğinde,
- “Anne adam çalışıyor hiç boş kalmıyor ki olsun yeni iş deneyimi oluyor işte ne güzel.” demişti.
Arkadaşları, “Sinan çok iyi çocuk ama bu yaşına kadar hiç bir birikimi, tedbiri olmamış, evlilik adına geleceğe dair hiç bir yatırım yapmamış sonra adama evlilik zor gelmesin?” dediklerinde,
-“Yok canım adam bu yaşına kadar annesine ablalarına bakmış onlarla ilgilenmiş o yüzden böyle biraz tedbirsiz kalmış, düzelir ilerde, az biraz agresifliği var ama onu ben idare ederim toparlarız, bir şey olmaz.” demişti.
Nalan'ın dediği gibi de olmuştu. Evlendiklerinde her şey çok güzeldi. Sinan Nalan'ın ailesi ile çok iyi anlaşıyordu. Birbirlerini çok seviyorlardı. Balayına gidememişlerdi ama olsun Sinan'la olduğum her yer balayı gibi zaten deyip kabullenmişti durumlarını Nalan. Arkadaşları da evliliklerine özenmişlerdi. Ne güzel anlaşıyorsunuz çok uyumlu bir çift oldunuz demişlerdi. Her şey Nalan'ın istediği gibi gidiyordu.
Peki ya Sinan'ın?...
Nalan neden görmemişti başına geleceklerin işaretini?
Oysaki evlenmeden önce Sinan ne zaman sıkışsa agresifleşiyor, ne zaman baskıya girse hemen oradan kaçmak istiyordu. Nalan o bunalmasın, işler zora girmesin diye hep problemleri çözmüş alttan almış onu hiç zora sokmamıştı.
Halbuki bu hayatta olaylar olmadan önce işareti gelir olduktan sonra da izi kalır. Hiç bir vaka yoktur ki gelmeden önce iz ve işaretlerini vermemiş olsun...
Nalan'ın da Sinan'la birlikte olma isteği o kadar yüksekti ki ortada olan işaretleri görememişti.
Şimdi boş kalan parmağına tekrar baktı ve demek ki o kadında benim gibi işaretler apaçık olmasına rağmen göremedi. Demek ki o da benim gibi ‘konduramamış’ diyerek oturduğu banktan kalkıp evine doğru yürümeye başladı....
&
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
Yahya Hamurcu
İnsan istekleri çok yoğunn olunca hayattaki işaretleri ve izleri göremez hale geliyor. Ne olursa olsun duygularımızı ve isteklerimizi kontrol altında tutabilmek umudu ile e 💐
YanıtlaSilGerçekten çok güzel bir yazı olmuş. Çok güzel bir anlatım tarzınız var emeğinize sağlık. İşareti okumak ne kadar önemli…
YanıtlaSilDemek ki! 🙄
YanıtlaSilHakikaten insan gözünün önündekini neden görmek istemez?
Çok güzel tespit ve cevabı da tam yerinde. Feraset sahibi olmak dileğiyle...
Nasıl da samimi içten kaleme alınan bir yazı… Emeğinize sağlık
YanıtlaSilİsteklerimizin olduğu yerlere çoğu zaman konduramıyoruz malesef.. gerçek bilinç açıklığıyla olaylara bakabilmek ve işaretleri okuyabilmek dileği ile.. kaleminize sağlık..
YanıtlaSilemeğinize sağlık...
YanıtlaSilHayatta ki işaretleri okuyabilen ve doğru tepkiler verenler olmak dileğiyle. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilkondurmak dileğiyle...
YanıtlaSil