-Sana kaçıncı kez söylüyorum. Duvar olsa anlar. Canım aşkım, bir tanem, canımın içi!! Lütfen gecikeceğin zaman beni ara. Bak geç kalman sorun değil ama aramaman sorun. İstersen gece yarısına kadar çalış umrumda değil!! Ama ara artık, ara.
- Tamam, tamaammm canım.
- Bana tamam deme, yap.
Bu konuşma ve benzerlerini annemizle, çocuğumuzla, elemanımızla, kardeşimizle kaç kere yaşadık. Kaç kere hem kendimizi hem karşımızdakini deliye döndürdük. Neredeyse onu itecek olmadı kendi kafamızı bir yerlere vuracak duruma geldik. Hep mi böyle olmak zorunda? Hiç mi anlamaz karşımdaki.
Bir çözümü var tabi ki. İnsan nefes aldığı sürece herşeyin çözümü var.
Ancak insanoğlu hep karşısındaki değişsin ister. Bunu isterken de kendinde bir şeyi değiştirme konusunda pek istekli değildir. Oysa bu tavır Einstein’a göre deliliğin tanımı. Sürekli aynı şeyi yapıp sonucun değişmesini beklemek.
Ben şahidim bu yöntem işe yaramadı, ya siz? Ne kadar daha devam edelim işe yaramayanı yapıp sonucun işe yarar şekilde değişmesini beklemeye? Ne kadar daha kendimizi ve karşımızdakileri yıpratalım bu yöntemle?
Ben söyledim diye kimse değişmedi. Tabii ilk 1 haftayı saymazsak. ’’Sokma akıl’’ bu. 3 adım götürdü sonrası fabrika ayarlarına hızla bir geri dönüş. Sonrası malum. Senaryo kaldığı yerden devam.. Şiddeti artan konuşma, yalvarma ve bir ötesi tehtid. Vee tamm anne köşeyi döner ve çocuk kendi bildiğine devam eder.
Çünkü insanoğlu şunu bilmez. Bilmek ile ikna olmak aynı şeyler değildir. Bir şeyin zararını bilmem ondan vazgeçmem için yeterli değil. Öyle ya o paket üzerindeki korkunç resimlere rağmen elimdeki zararlı içeceği bırakmadım. Zararlarını bildiğim için o en sevdiğim paketli gıdalardan vazgeçmedim. Kabul etmek, ikna olmanın yöntemi yalnızca bilmek değil anlaşılan.
Peki ne?
Aşama aşama gidelim; amacımı biliyor muyum? Öyleyse önce oyuncuları, oyunu ve sahayı anlamalı insan. Hangi oyuncularla oynuyorum? Onların güçlü ve zayıf yönleri ne? Nelerden hoşlanıp, nelerden çok rahatsız oluyorlar. Dünyayı algılama, anlama sistemleri ne? Görüntüler mi, sesler mi, yoksa farklı bir algılama sistemleri mi var? Hastalığı anlamadan nasıl tedavi başlamazsa karşımdakine bir makine dersem onu kullanma klavuzunu bilmeden onu ikna edemem. Oku fırlatmadan önce hazırlık yapmak lazım. Nasıl? Oku kendine doğru çekerek. Geride kalıp kalibre ederek.
Sonra ikinci adım gelir; tıpkı radyoda frekansı bulmak gibi aynı seviyeye gelip uyumlandığımda yolun yarısından çoğunu gittim. Bunlar hazırlık aşamalarıydı şimdi hamle zamanı, artık harekete geçebilirim. Şimdi o bulduğum frekanstan ’’Neden yapmalı ve yaparsa ne olur?’’u anlatma kısmına geldik. Evet ya tamam ben yapacağım deyince hemen tamam diye ikna olmayın. Ona yoldaki çakıl taşlarını gösterin. Hiç azaltmadan. Zora hazır olan kolayı çabuk geçer. İşin kreması da yaptıkça minik ödüller.
Off, bu kadar şeyle kim uğraşacak, dediğinizi duyar gibiyim! Şöyle bir dönüp bakalım bundan önce sonuçsuz uğraşlarımıza, canımız yana yana ağlayışlarımıza ve en önemlisi işe yaramış mıydı? Karar sizin..
&
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
Yahya Hamurcu
Sahayı kalibre etmeden neyin daha doğru olacağını düşünmeden kendimizce çözüm bulmaya çalışıypr sonra da sıkıntı yaşıyoruz nasıl güzrl yazı olmuş elinize sağlık🎀
YanıtlaSilKeşke ilk söylenenler ilk söylendiğinde anlaşıldaydı :)
YanıtlaSilKaleminize sağlık.
YanıtlaSilolmadı tamam, farklı bir başlangıç yapalım bu sefer :))
YanıtlaSilHareket, hemen hareket ve küçümsememek, zoru bilmek kolayı hızlı geçmek. Nasibimiz bol olsun kaleminiz daim olsun. Keyifle okuduğum bir yazıydı.
YanıtlaSilİkna etmenin de bir yolu var demek ki, kaleminize sağlık...
YanıtlaSilKaleminize sağlık... sebepleri değiştirmek mi aynı sonuçları yaşamaya devam etmek mi? Karar sizin...
YanıtlaSilEllerinize sağlık :)
YanıtlaSil