İyi Bir Öğretmen…

Sabah erkenden kalkmıştı Tuba. Mahalle arkadaşlarının tabiriyle kavanoz dipli gözlüklerini taktı hemen. Pencereyi açıp güneşin ışıl ışıl aydınlattığı bahçeye ve bahçedeki kuşlara baktı. Sanki kuşlar onun heyecanına eşlik ediyordu. Bahçedeki iğde ağacının kokusunu içine çekti. Mis gibi… Koşarak annesini uyandırdı. Onun evdeki koşuşturmacasıyla diğer dört kardeşi de uyandı. Evde beş kardeşlerdi. Tuba dört numaraydı. Evde bir telaş, bir koşturmaca başladı. 

                                                                                                                                                                                    

Kimisi tuvalet sırasındaydı. Kimisi mutfakta kahvaltı hazırlığında en küçük kardeş de ekmek almaya gitmişti. Tuba geceden bütün kardeşleriyle güle eğlene ciltlediği defterleri ve kitapları çantasına özenle yerleştirmişti. Kalemi, silgisi, aynalı kalemtıraşı hazırdı. Kısacık saçlarını taramış, annesinin ütüleyip astığı siyah önlüğünü giymişti. Çok heyecanlıydı. Beyaz kolalı yakalığını takarken heyecandan elleri titriyordu. Okula başlayacaktı. Onun da öğretmeni ve arkadaşları olacaktı. 

Tuba gözündeki ileri derece miyop hastalığı yüzünden okula bir sene geç başlamıştı. Hatta geçen sene okula gidemediği için o küçük bedeninde bu konuyu epeyce büyütmüştü. Sanki okula hiç gitmeyecekmiş gibi hissediyordu. Ama artık kafasında oluşturduğu yanılgı sona ermişti. Annesinin “Haydi çocuklar kahvaltıya!” seslenişiyle bütün hepsi kümesteki civcivler gibi mavi çiçekli yer sofrasının etrafında toplanmıştı. Neşe içinde kahvaltılarını yaptılar. Peynir, zeytin, yumurta bir de ısıtılmış yağlı pekmez olurdu kahvaltıda. Hepsi birden sofradan kalkıp kapıya yöneldi. Ayakkabılarını giyip anneleriyle vedalaştılar. Tuba giderken annesi çok endişeliydi. Kızının çok iyi göremediği için okula adapte olamamasından dolayı kaygılanıyordu.       
                                                                                 


Tuba’yı kapıda dedesi bekliyordu. Ailede bir gelenekti. Okula ilk başlayan çocuğu dedeleri okula bırakırdı. En küçük kardeş hariç diğer dört kardeş yola koyuldu. 1980’lerde küçük şehirlerde servis olmazı. Tuba ve kardeşleri de her zaman okula yürüyerek giderlerdi. Okula yürüyerek gitmek çok hoşlarına giderdi. Tuba dedesinin elinden tutarak önde yürüyor. Diğerleri ise onları takip ediyordu. Okulun bahçesinden içeriye girdiler. Tuba’nın kalbi ağzından çıkacak gibi atıyordu. Bugüne kadar ailesi tarafından sırf gözleri iyi görmüyor diye korunup kollanmıştı. Artık fanustan çıkma vakti gelmişti... Okulun bahçesine girince bütün kardeşler çil yavrusu gibi bir yere gitti. Herkes kendi sınıfının ve öğretmenin yanında kümelendi. Tuba ise dedesinin elini tutmuş ve ilk kez gördüğü öğretmenine doğru yöneldi. Heyecandan ve utancından kıpkırmızı olmuştu. Dedesi öğretmene güler yüzle “Al bakalım bizim beyaz gülümüz önce Allah’a sonra sana emanet.” dedi. Tuba’yı bırakıp gitti. Tuba ilk kez kendini derin bir yalnızlığın içinde hissetti. Tam gözü doldu, ağlayacaktı ki öğretmeni yanına yaklaştı. Hafifçe ona doğru eğildi. Onun endişesini anlamış olacak ki eğilip kulağına “Hoş geldin güzel kızım.” dedi. Tuba biraz olsun kendisini rahatlamış hissetti. Okullun ilk günü olduğu için İstiklal Marşı okundu. Herkes yavaş yavaş sıra haline önde öğretmenleriyle sınıflarına gittiler. Sınıfa girince öğretmen herkesi ayakta bekletti.

İyi bir öğretmen insanı gözünden tanıyıp ihtiyacı görebilendir.
Bütün öğrencilerin tek tek gözlerine baktı. Kimini orta, kimini arka, kimisini de ön sıralara yönlendirdi. Sıra Tuba’ya gelmişti. Öğretmen onun elinden tutup en ön sıranın orta bölümüne oturttu. “Senin yerin beş sene boyunca burası.” dedi. Tuba çok sevindi. Çünkü annesi onu tembihlemişti: “Bak kızım, senin gözün iyi görmez. Derslerden geri kalırsın. Öğretmene söyle seni mutlaka ön sıraya oturtsun. E mi kızım?” Tuba’nın bunu söylemesine bile gerek kalmamıştı.
                       
 
İyi bir öğretmen esnek olabilendir…
Günler haftaları haftalar ayları kovalamaya başlamıştı…
Öğretmen ara sıra öğrencilerin ihtiyacına göre oturma düzenini değiştiriyor. Ama Tuba’yı hiç kıpırdatmıyordu. Çok konuşmaya ve hareketlenmeye başlayanları en arkaya, çok sakin ve derse hiç katılmayanları ise en öne dönüşümlü olarak alıyordu. Bazen öndekini orta sıraya alıyordu. Bu süreçte Tuba’nın yerinin hiç değişmemesi arkadaşlarının dikkatinden kaçmamıştı. Arkadaşları Tuba ile alay etmeye başlamışlardı. “Şuna bak torpilli bu kız.” “Dört göz baksana bu kaç?” “En önde oturuyor hala tahtayı göremiyor?” gibi O’nu incitecek hakarete varan sözler sarf ediyorlardı. Tuba onlara karşılık verecek cesareti kendinde bulamıyor , karşılık verse de daha da incitici şeyler söylüyorlardı. Öğretmen bu durumu farkettiği halde diğer öğrencilere kızmıyordu. Çünkü düşündüğü bir çözüm yolu vardı.

İyi öğretmen problemi fark edip çözüm üretebilendir…
Öğretmen Tuba’nın elinde olmayan bu durumunun diğer öğrencilerin anlaması için bir deney yapmaya karar verdi. Amacı insanların engelinin sonucunda ortaya çıkan bazı durumların kişinin kontrolünde olmadığını kavratmaktı. Bu kapsamda hayat bilgisi dersinde “vücudumuzu tanıyalım” konusunu işledikten sonra masaya puslu camı olan bir gözlük, birkaç tane ip, birkaç tane kulak tıpası koydu.
“Evet çocuklar, vücudumuzu tanıdık. Ellerimiz, ayaklarımız, gözlerimiz, kulaklarımız bize doğuştan verilenlerdir. Bize bunların doğuştan tam ve eksiksiz verilmesi nasıl bizim kontrolümüzde değilse eksik veya yarım yamalak iş görecek şekilde verilmesi de bizim elimizde değil. Şimdi bunu daha iyi anlayabilmek için hepinize tek tek birkaç deney Yaptıracağım. Kulak tıkacı olan grup konuşsun bakalım. birbirinizi duyabilecek misiniz? Gözlük taktığım grup ise tahtada yazılı olanları okumaya çalışsın. Elleri bağlı olanlar. yere düşürdüğüm şu kalemleri toplamaya çalışsın. Ayakları bağlı olanlar da sınıfın açık kapı ve pencerelerini kapatsın. Deneyden sonra İse yaşadığınız zorluğu ve engeli olan birisine nasıl davranılması gerektiğini anlatan bir kompozisyon yazacaksınız.“ dedi ve deneyi başlattı.  Öğrencileri gruplara böldü. Bir grubun kulaklarını tıkaçlarla tıkadı. Diğer gruba puslu camları olan gözlükler taktı.  Diğer gruplardan birisinin ellerini arakan bağladı. Bir grubunda ayaklarını birbirine bağladı. Tüm öğrenciler kendilerine söylenenleri yapmaya çalıştılar. Ama epey zorlanıyorlardı. Yaklaşık bir on dakika bu böyle sürüp gitti. En sonunda deney sona erdi. Öğrenciler de epey yorulmuşlardı.

İyi bir öğretmen gerçeği uygun yöntemle kavratabilendir…
Çocuklar o deneyden sonra çok lafla anlatılabilen ama hiç anlaşılamayan bilgilere ulaşmışlardı. Aslında insanın elinde olmayan sebeplerden yaşadığı bir eksikliğin kontrolünde olmadığı ve ona bağlı ortaya konulan davranışların aslında kendilerinin kolaylıkla yapabilecekleri şeyi yaparken ne kadar zorlandıklarını anlamalarını sağlamıştı. O günden sonra sınıfta bu konuyla ilgili hiçbir şey hiç kimse için aynı olmadı. Çünkü doğruyu güzel bir yöntemle öğrenmişlerdi.

Aslında iyi bir öğretmen her insanın sahip olması gereken insan yetiştirmenin yöntemini bilendir.
 
 

    &

 Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabiliri öğrenir.


"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, 

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 

Aynadaki kişi...

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yahya Hamurcu










































 

Yorumlar

  1. Ne kadar önemli ihtiyacı görebilmek, çözüm üretebilmek.. dogruyu güzel anlatmışsınız emeğinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  2. Doğruyu güzel yapmanın ogretmende vuku bulan yanı ne güzel aktarılmış emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  3. İyi bir eğitmen "esneye bilen" olmalı. Bazen bazı anlar vardır insanın kafasına saksı düşmüş gibi olur. Benim için, işte o an tam bu an. Esneyebilenlerden olabilmek dileğiyle. Elinize sağlık ....

    YanıtlaSil
  4. "Sen" düşünen bir öğretmen... Böyle öğretmenlerin çoğalması ümidiyle...

    YanıtlaSil
  5. İnsan gerçekten iyi öğretmenlere ihtiyacı var...

    YanıtlaSil
  6. Gözlerim doldu …. Ne kadar kıymetli ihtiyaç gidermek…

    YanıtlaSil
  7. Kaleminize sağlık 🍀

    YanıtlaSil
  8. Biz öğretmenlerin yaklaşımı her öğrencinin ihtiyacına göre bu şekilde olursa eminim çözülmeyecek sorunlar kalmayacaktır. Kaleminize sağlık hocam

    YanıtlaSil
  9. Ne kadar güzel anlatmışsınız. İyi bir öğretmen nasıl olmalı.. buna şahit olarak okuduk. Emeklerinize sağlık..

    YanıtlaSil
  10. Emeğinize sağlık, gerçekten kalpten bir öykü anlatılmış. 👏👏

    YanıtlaSil
  11. Kaleminize sağlık, çok öğretici ders çıkartılacak bir yazı olmuş...

    YanıtlaSil
  12. Ne kadar güzel bir öğretmen böyle öğretmenlerin sayısı çoğalsın. Hiç yargılamadan davranışla doğruyu anlatmak en etkili yöntem olmuş...

    YanıtlaSil
  13. İyi bir öğretmenin nasıl olması gerektiği ne kadar da iyi tahlil edilmiş. Algısı açık öğrencilerine faydalı bir öğretmen profili çizilmiş. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  14. hayatın içinde nasıl doğruyu güzel öğretilir bizim içinde çok aydınlatıcı biz yazı olmuş kaleminize sağlık:)

    YanıtlaSil
  15. Mavi önlüklü zamanlarım aklıma geldi :)

    YanıtlaSil
  16. Hepimizin bir yerlerde, birilerine bir şeyler öğrettiği sahneleri var.. ablaysak kardeşimize.. anneysek çocuklarımıza.. patronsak çalışanlarımıza.. bunu da en doğru ve güzel yolla yapabilmenin sıcaklığını ne de güzel anlattınız.. kaleminize sağlık..:)

    YanıtlaSil
  17. Çok samimi bir yazı olmuş. Öğretmen iletişim ustasıymış, gerçek ihtiyacı kimseyi kırmadan , dökmeden gidermiş

    YanıtlaSil
  18. Öğretmen akrabamla paylaştım yazınızı. Teşekkür etmekte amacım tıpkı bu yazılan gibi bir öğretmen olduğu için. Ben de size teşekkür ediyorum çok güzel bir yazı

    YanıtlaSil

Yorum Gönder