Uçuş Saati

On gün ne kadar da çabuk geçmişti. Zaten öyle olmaz mıydı? Acılı günlerde zaman olduğundan yavaş, güzel günlerde hızlı akardı. Yine öyle olmuştu. Özlediği memleketine, baba ocağına, anne kucağına doyamamıştı sanki Ebru. Havaalanı yolunda camdan dışarıyı izlerken aklından binbir düşünce geçiyordu.

Yanlış mı yaptım acaba?

“Koca şehirde yalnız başıma yaşıyorum. Ne yemeğin tadı var ne başka bir şeyin. Ailem akrabalarım hep buradalar.

− Geri mi dönsem?

− Peki o zaman iş planlarım ne olacak?

− Kendimi geliştirmek için taşınmadım mı ben zaten?       
                                                                                                          


Burada ne yapabilirim ki, eğitim imkanları çok az. E olsun gidiş geliş yaparım. Hayır ya, nereden gidiş geliş yapacağım? Bu iş temposuyla zaman bulamam ki...’ Kafasında bir münazara vardı sanki. İki karşıt takım birbirine tezlerini sunuyor ama bir türlü birisi üstün gelip kazanamıyordu. ​
Düşüncelere dalmışken annesinin ‘Geldik.’ demesiyle irkildi. Veda vaktiydi. Kucaklaşma ve iyi dilekler sonrası güvenlikten geçmek için içeri girdi. Ne ilginçti. Kapıyı geçmeden hemen önce çok da fena hissetmiyordu kendini ama kapıdan girer girmez hüzün bulutları gövdesini sardı, kalbinin üstüne bir kaya oturmuş gibi oldu, gözlerinin de belli ki pek kuru kalmaya niyetleri yoktu. ‘Hayır ya ağlamamalıyım, ne saçmalıyorum ben? Kaç yaşıma geldim şu yaptığıma bak!’ diye söylendi kendi kendine. Elleriyle gözyaşlarını sildi.​
Erkenden gelmişti havaalanına Ebru. İnen ve kalkan uçakları izlemeye zamanı olsun isterdi hep. Her bir uçak onlarca yüzlerce hikaye taşıyordu. Neşeler, üzüntüler, kaygılar, yeni başlangıçlar, son elvedalar... Birileri kavuşurken birilerine ya da bir yerlere; birileri ayrılıyordu birilerinden ya da bir yerlerden. Kimisi için bir bölümün sonu, kimisi içinse başı demekti her yolculuk. Kendisi de öyle bir yolculuğa çıkmak üzereydi şimdi. Neydi içinde karar veremediği? Onu ortada bırakan? Hem öyle olsun, hem böyle olsun istiyordu. Hem ailesinden ayrılmasın ama halihazırda yaşadığı şehrin imkanlarını da kaybetmesin.                                                                            
                                                                             

Hayatımızda kendimize hedefler belirleriz ve bu hedeflere göre seçimler yaparız. Bu seçimler bir vazgeçiştir de. Üniversite sınavından yüksek alma hedefi koyduğumuzda bu, çok ders çalışmak anlamına; bu da artık eskisi gibi televizyon izleyemeyeceğimiz anlamına gelir. Televizyon izlemek yerine ders çalışmayı seçeriz.
Kendime evlenmeyi hedef olarak belirlediysem bu bekar gibi yaşamamayı seçtiğimi gösterir aynı zamanda.
Ama bazen olur ki insan ikisini birden yapmak ister. İki zıt isteği içinde barındırır. Aynı Ebru gibi...

Hedeflerimiz ve isteklerimiz paralel gitmiyorsa eğer; yani hem sınav kazanmak istiyorum ama saatlerce bilgisayar oynamak da istiyorum. Hem evlenmek istiyorum ama her gün canımın istediği gibi eve girip çıkmak da istiyorsam burada sürtünme olur. Bu da enerji kaybı, stres ve koyduğumuz hedefe ulaşamamamıza sebep olur. Ne zamanki hedeflerimizi onların beraberinde getirdiği vazgeçişlerle kabul ederiz; o zaman zihnimiz rahatlar, atacağımız adımlar netleşir, ve hedefe ulaşmak yani başarmak kolaylaşır.

                                                                   

Ebru da bir karar vermeliydi artık. Kariyer hedefini mi isteğine uyduracaktı, yoksa ailesiyle birlikte kalma isteğini hedefi mi yapacaktı? Çünkü ikisi bir arada olmuyordu. Derin bir nefes aldı. 10 yıl sonrasını gözünün önüne getirdi. Kendini nerede görse daha mutlu olurdu? Nerede olmak onu daha iyi yapardı? Biraz düşündükten sonra yüzüne uzun zamandır görünmeyen bir gülümseme geldi. Bu şehir ve iş, her ne kadar zorlansa da onu çok geliştiriyor ve marifetlendiriyordu. Bakınca ailesinin yanında rahat edecekti belki ama, burada bir yılda aldığı mesafeyi orada on yılda alamayacaktı. Hem bir yere kaçtıkları yoktu ya, özleyince atlar uçağa gelirdi. Uzun zamandan beri ilk defa içinde bir ferahlık hissetti. Uçağa binmeden biraz daha gökyüzünü seyretti ama bu sefer hüzünle değil sevinçle...
 

    &

 Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabiliri öğrenir.


"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, 

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 

Aynadaki kişi...

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yahya Hamurcu
































Yorumlar