Elinde ne var?

Yazın en kavurucu zamanları; asfalt bile sıcaktan çatlamış, yollar tenha sadece seyyar satıcılar, sokak hayvanları ve oyuna doyamayan çocuklar sokakta ve yolun bir başından diğerine ebelemece için koşturuyorlar. Herkes grubunu seçmiş, kimi futbol oynuyor, kimi evcilik oynuyor kimi de ip atlıyor. Huysuz Rüstem’in çocukları sokaktan bir zabıta gibi kovması ile sakinleşen bir mahalle. Bir tek ne yaparsa yapsın Yaman’a dokunmuyor, ses etmiyordu ona. Apartmanın en yüksek penceresinden aşağı doğru seslenip “Nasılsın Yaman? Topladın mı herkesin misketini yine.” diyor.

                                       


Sesinde bir sertlik ama beri yandan da bir yakınlık var. Yaman, yukarı bakıp hafif tebessümle misketlerini her zamanki gibi dizerek oyuna devam ediyor. En sevdiği misket sarı yeşil hareli cam göbeği renkli olan. Sedefli dış yüzeyi olanları cebinde saklayıp, diğerlerini poşete koyuyor. Kıymetli olarak gördüklerini oyunda kaybetmeyi göze alamaz çünkü. Misket oynamak onun bir yeteneği. Sabah akşam en çok misket oynar, arkadaşları bile onun misket oynadığı köşeyi bilir, kaybedeceklerini bile bile yanına koşarlardı. Yaman, ise gelen arkadaşlarına sinsi sinsi tebessüm ederek “Gelin bakalım, nasıl alıyorum tüm misketlerinizi.” derdi kendi kendine.  

Mahareti üst mahallelere kadar yayılmıştı. Yakın mahallelerden kendine bu konuda güvenenler, kazanmayı ve Yaman’nın rekorunu kırmayı isterlerdi. En nihayetine de hatırı sayılır, bir misket kolleksiyonunu da böylelikle kazanmış olacaklardı.
Yaman artık, oynarken insan seçmek zorunda kalmıştı, o kadar çocuk etrafına toplanıyordu ki bir eleme yapması gerekiyordu.
İlk sorduğu soru: “Elinde ne var?” oluyordu. Çünkü eskimiş, kırılmış misketler artık onun ilgisini çekmiyordu. Eğer gerçekten bir oyundan tat alacaksa onu oyunda tutacak bir sebeb olmalıydı. Yani onda olmayan koleksiyon bir parça yoksa oynamanın bir anlamı da yoktu. Sürekli kazanacağını bile bile oynamak zevk vermiyordu. Zorlu bir mücadele edebileceği bir rakip bile isterdi. Fakat, hiç öyle dişli bir rakibe denk gelmemişti.

Tek bir kişi için iltimas geçerdi, ne zaman isterse, sadece onunla oynamaya razıydı; arkadaşı Hakan. Çok severdi onu. Yaman, cabbar, hareketli, hızlı konuşan, hızlı hareket eden bir çocuktu oysaki Hakan, sadece konuşmayı sever, hep bir şeyler anlatır dururdu. Misket oynamak ilgisini çekmezdi bile, Yaman’la vakit geçirmenin tek yolu onunla misket oynamaktı. Yaman, onu hep “Çenen değil, elin işlesin.”diye eleştirirdi. “Ne zamandır sana misket oynamayı öğretmeye çalışıyorum ama sen misketten giriyorsun, okul kantininde yediğin sucuklu tostu anlatıyorsun, oğlum ben seni takip edemiyorum. Bir sussan ne çok şey öğreneceksin. Derdin bana tüm gördüğün her şeyi anlatmak, misketlere bile bakmıyorsun. Bak, yine yendim seni.” derdi.
Yine yabancı mahalleden yeni çocuklar gelmiş, kaybedip gerisin geriye dönmüşlerdi. Geriye, Hakan kalmıştı, tam o sırada gün akşama dönerken Hakan’ın babası Remzi Bey, caddenin başından göründü.

Yaman, Hakan’ın babası Remzi Bey’le Hakanın bakışmalarını görünce duraksamıştı, birbirlerine gülümsüyorlardı. Gözlerinde ışık var gibiydi. Hakan’ın neşesi artıp mimikleri değişmişti. Yaman, misketlerinin elinden bile düştüğünü farketmedi. Remzi Bey, elinde iki pamuk şekerle gelmişti. Şaşırdı önce, Hakan tek çocuktu. Remzi Bey yaklaşır yaklaşmaz önce Yaman’a sonra da oğluna elindeki şekeri uzattı. 

Yaman, babaannesi, dedesi ve annesi ile yaşıyordu. Gayet de güzel bir düzenleri vardı, babası dışında bir eksikliği yoktu ama o pamuk şekeri alınca “Keşke babam da bana getirmiş olsaydı.” dedi Hakan’a .. gözleri yere misketlerine bakıyor gibi gözükse de tamamen kendi içine dönmüştü.
                                                                


Hakan biraz, şaşkındı çünkü Yaman’ın duygusal bir anına pek denk gelmemişti. Ne gereksiz ağlar ne de gereksiz gülerdi. Hakan, ona dönerek şöyle dedi: “Senin de deden ve babaannen var,  bak benimkiler yaşamıyor, keşke benimde olsa. Biliyor musun? Geçen gün deden seni sırtına alıp taşıdığında ve bisiklete bindirdiğinde aynı şekilde düşünmüştüm.”

Yaman, arkadaşının onu teselli ettiğini anladı, yarım bir tebessüm ederek konuyu değiştirdi. ‘’Oğlum yine sohbete daldın ve kaybettin, sen konuşurken ben tüm oyunu kazandım.’’ Konu çoktan değişmişti değişmesine ama Yaman yıllardır içinde olduğu durumu ilk defa enine boyuna düşünür olmuştu. Neden babası onları aramıyor ve ilgilenmiyordu? Acaba babasını nasıl ikna edebilir diye tasarlamaya başlamıştı.

Babası, şehir dışında kurmuş olduğu hayatından bir iltimas yapıp annesini ve babasını bayram da görmeye gelirdi, her geldiğinde de çocuklarına bir yabancının çocukları gibi davranırdı. O sebeble, Yaman ve kardeşi de ona karşı bir duygu geliştirememişti. Uzak bir akrabanın ziyareti gibi. Yaman, ilk defa babasına "gitme bizimle kal burda", diye teklif etti. Babasından ses yoktu, ya da bir teselli bile, dönüp anlatmakta olduğu konuya devam etti. Yaman, anlamıştı hiçbir bağ yok, yani kalsa ne olacaktı ki nasıl bir adamdı ki babası? Nelerden hoşlanırdı? Neye kızar? Neye sevinirdi? Ya babası ne kadar tanıyordu ki çocuklarını? Sadece, olmasını istediği ama nasıl taşıyacağını bilmediği bir rol. Oğul olma ve kaçan bir babaya tüm bedellerini bir anda ödetme talebi. Veresiye defteri miydi ki üzerini çizince tüm hesaplar kapansın? Hesapları kabaranların yaptığı gibi sessizce uzaklaştı babası. Elbet biliyordu cevabı. Sadece, artık kendine bir delil sunmuştu. Babasının geri gelebilme ihtimalinin olmadığına ikna oldu.

Elindeki misket torbasını alıp, mahalleye indi. Oynamaya devam etti. O sıra, babası da otobüse yetişmek için alel acele evden çıkarken oğluna soğuk bir şekilde sarılarak uzaklaştı. Sıralı misketler yolun sonunda uzaklaşan babasının siluetine denk gelince eğildi. Tümüme aynı hizadan baktı babası ve misketler tastamam hizalanınca yumuk parmakları ile son misketi işaret parmağı ile yolladı. Hepsi bir yere dağılmıştı. Tüm misketler ve babası..
Ümidini kesti ve o günden sonra da bir daha babasını beklemedi….
             

Aradan yıllar geçmişti. Bir adam ve elini tuttuğu iki çocuğuna sanki bir müze ziyareti yaptırır gibi, mahallenin eskimiş, sıvası dökülmüş evlerini gösteriyor, arada birkaç evin zilini çalıyor kapıyı açanlarla konuşuyor, kucaklaşıyor ve ayrılıyordu. En son bordo renkli, oldukça eskimiş olan bir eve yaklaştı. Döndü ve çocuklarına, Işte burası benim çocukluğumun geçtiği yer, babaannem ve dedem artık yoklar, ama eminim yaşasaydılar sizi çok severlerdi, beni sevdikleri gibi.” dedi. Çocuklar heyecanla içeri girmek istediler. Elindeki anahtarı sıkıca tutan Yaman, “Al bakalım sen aç.” Diyerek çocuğuna verdi. “Bu eve babamla giremedim ama iyi bir baba olarak adım atmak benim kaderimmiş.” diye düşündü içeri girerken.

Çocukluğuna dair, tüm hüznü silinivermişti, fakat anılar bakiydi, sadece bağışladı. Çünkü, mevzunun ne olduğunu çoktan anlamıştı. Mevzu kendisiydi. Aradığı babanın ta kendisi olmuştu. Ümitsizce babasını bekleyen o çocuğun yüzünü güldürmüştü.

İnsan hayatta ne yaşarsa yaşasın aslında lehinedir. Acı da olsa yaşadığı öyküde ona iyi gelen bir tarafı mutlaka var. Önemli olan elindeki öyküde ne yaşandığı değil ne öğrenildiğidir.

    &

 Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabiliri öğrenir.


"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, 

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 

Aynadaki kişi...

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yahya Hamurcu



































Yorumlar

  1. Yaman bir öykü olmuş. Elinize sağlık, bizlere o duyguları yaşattınız.

    YanıtlaSil
  2. Biz hayatta birşeyler yaşarken aslında başka sahnelerede hazırlanıyoruz 🍀
    Emeğinize sağlık🌸

    YanıtlaSil
  3. Nurcan küçüksöz30 Eylül 2024 13:35

    İnsan hayatta ne yaşarsa yaşasın aslında lehinedir. Acı da olsa yaşadığı öyküde ona iyi gelen bir tarafı mutlaka var. Önemli olan elindeki öyküde ne yaşandığı değil ne öğrenildiğidir. Ellerinize sağlık ne iyi bir mesaj iyileştiren bir mesaj maşallah 👏🏻

    YanıtlaSil
  4. Akıp giden bir öykü, ve insanı bir yerlere alıp götüren sonrasında da ne güzel bir mesaja bağlayan toparlayan bir yazı oldu... Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Eveeeet... :)
    Benim elimdeki malzeme nedir?
    Ben bu malzeme ile şikayet etmek yerine, elimdeki imkanla nasıl çözüme ulaşırım?

    Niyet tazeleten bu yazı için teşekkür ederiz....

    YanıtlaSil
  6. Çok dokundu yazı. Elinize sağlık. Aradığının ta kendisi olabilme ümidiyle

    YanıtlaSil
  7. Bir solukta okunan güzel anlamlı bir yazı daha... tesekkurler 🥰

    Ne de güzel; insanın başarısızlıklardan da ders çıkarıp daha iyi olması...

    YanıtlaSil
  8. İnsan büyür ama çocukluk dönemi baki kalır… Ne güzel geçmişle hesabı güzelce kapatanlara

    YanıtlaSil
  9. bu güzel yazı için teşekkürler... her şey bizim için hayatta. umarım bu gözle bakıp deneyim cıkarabiliriz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder