Bir yandan yemek hazırlığı yapıyordu Esra, bir yandan da evi toplamaya çalışıyordu. İşten döndükten sonra evde tatlı bir telaşı olurdu. Hızlıca birkaç çeşit yemek çıkartmaya çalışırdı. O gün de öyle yapmıştı, o yoğunluğunun arasında çaldı telefonu. Müdürü arıyordu, mesai saati sona ermişti ama esnek çalıştığı için alışıktı bu durumlara. Bir yandan çorbayı karıştırıp bir yandan telefonu açtı. Klasik bir giriş sohbetinin ardından müdürü ona kendisiyle ilgili önemli bir durum olduğunu ve bir üstlerine de konunun aktarıldığını, yakında konuyla alakalı çağırılabileceğini, çıkarı uğruna birtakım hatalı işler yaptığı iddialarının ortalarda dolaştığını söyledi.
Müdürü Esra’nın iyi niyetli olduğuna inandığını ve onu korumak için bu konuşmayı yaptığını söylüyordy ama Esra’nın verdiği cevapları da dinlemiyordu. Başına iş alırsın, hakkında soruşturma başlatılır, sen dikkat et gibi cümleler söyleyip telefonu kapatmıştı.
Olduğu yerde kalakaldı Esra. Yemeklerin birinden yanık kokusu geliyordu. Eli ayağına dolanmıştı. Ne yapacağını bilemez durumdaydı. Güçlükle yutkunuyor, vücudunu saran alevin gözünden kulaklarından çıktığını hissediyordu.
Personellerini yetiştirmek için bir eğitime gitmelerini desteklemiş, bu konuda yöneticileri olarak insiyatif almıştı. Oysa konuşulan, kendi çıkarı için personellerinin işlerini ikinci plana atmalarına sebep olduğu yönündeydi. Hatta bu durumla alakalı maddi bir çıkar elde etmiş olabileceğine dair dedikodular da vardı.
İftiraydı apaçık ama kendisini nasıl savunabilirdi bunu düşünüyordu? Halihazırda başka insanların da buraya gitmesine destek olmaya çalışıyordu. Bu kişilerin işlerine ve kendi hayatlarına faydalı olacağına inandığından alıyordu bu insiyatifi oysa öyle değildi konuşulanlar.
Sorular sormaya başladı kendisine…
Soru sordukça insanın düşüncesi aktifleşirdi. Bahsedildiği gibi bir niyeti var mıydı? Cevap çok basitti. Asla. Öyleyse hakkında söylenen iddiaların haklı ifadeler olmasındansa iftira olmasını tercih ederdi. Yapmadığımız, gerçeklik payı olmayan sahte olumsuz öykülerin anlatılması daha iyi değil miydi, o öyküleri yapmış olma ihtimalimizden?
Sormaya devam etti, peki en kötü ne olurdu ki?
Belki bir soruşturma, en kötüsü görevden alınmayla sonuçlanan bir ceza. Haklı olduğundan emin olduktan sonra önemi var mıydı sahi?
Lokmalar boğazına dizilmişti yemek yiyecek bir durumu kalmamıştı. Eşine, çocuğuna belli etmek, sıkıntısını yansıtmak da istemiyordu. Kimseye anlatacak hali de kalmamıştı. Ama şunu biliyordu ki: “Gerçekler elbet bir gün ortaya çıkar.”, bunun için acele etmesine, telaş edip kaygılanmasına gerek yoktu. Düşündükçe rahatladı, soruları cevapladıkça kendine geldi. İlk önce inisiyatif aldığı diğerlerinin sürecini durdurmayı düşünmüştü. Sonra bilincinin önündeki sis perdesi kalktı adeta. Kendisine sorulan sorulara cevap verebilecek durumdaydı aslında. Yanlış bir şey yapmamıştı ve neyi neden yaptığını rahatlıkla açıklayabilirdi. İnsanların inanıp inanmamasını kontrol edemezdi. O sadece doğruyu ve güzeli yapmaya niyet etmişti. Bu konuda samimiydi ve samimiyet karşı tarafa geçerdi. Korkmasını, endişelenmesini gerektirecek bir durum yoktu.
Hem korku neydi?
Anne, babaların evlatlarını kaybettiği, açlıkla, yoklukla, bombalarla, silahlarla acı çektiği bir dünyada bir tane iftiraya can sıkmak da ayıp değil miydi? Çocuklar annelerinin ölüsüne sarılıp ağlarken, henüz küçücükken anne, babasız kalıp kardeşlerine annelik yapmaya çalışırken, açlıktan hayvanların gıdalarıyla karınlarını doyurmaya çalışırken, kendinin hissettiği korku konuşma konusu bile olabilir miydi?
Cesaret neydi peki?
Karnını doyurabilecek iki lokma için silahların, bombaların, saldırıların olduğu bir yere gitmeyi göze almak ya da ölmek üzere olan bir hastayı kurtarmak için ateş hattından geçmek… Çaresiz hissetmişti kendisini bu iftira karşısında ama gerçekten çaresizlik neydi? Çocuğu açken, susuzken ekmek, un, su bulamadığı için yaşadığı neydi o babanın? İnsanların, yaşadığı bunca zorluğa rağmen şükrettiği bir dünyada onun şikayet etmesi bencillik değil miydi? En kötü ne olabilirdi, işinden olsa ne olurdu mesela? Orada annelerin, babaların, çocukların yaşadığı hangi zorluğun zerresini hissedebilirdi?
Belki de dedi: “Bu iftira bir fırsata dönüşecektir, kim bilir? Sen sadece sana sorulduğu kadarıyla kendini anlat. Yusuf gibi nefsini temize çıkarmadan ama iftira karşısında da susmadan gerçeği anlatarak.”
Zaten insanın tüm kazançları ve kayıpları korku ve cesaret arasında verilen sınavlarda değil midir?
&
Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabiliri öğrenir.
Kaleminize sağlık hocam 🌸🖊️ Birisi iftiraya uğramanın bize ne kadar iyi geleceğini söylese gülerdik herhalde, şimdi ise şükrediyoruz. Ne mutlu bunu görebilmeye… 🙏🏼
Öyle güzel bir yazı olmuş ki.. Korku ile ümit arası her şey Hacer anamız gibi... Ne kötü ne olabilir ki diye insanın düşünmesi gerekiyor eminliğinin olduğu yerde.. Kaleminize sağlık 🌷
Cesaret korkularımız ragmen yapmaktır. Senin korktuğumdan bir başkası korkmaz. Peki bu tesadüf mü? Hayır. Korktuğum yerde üstüne gittiğimde serüven değişiyor
Korku ve cesaret aslinda tam bir teslimiyeti gerektiyor. Bu da teslim olacağım şey hakkında bilgi sahibi ..birsey gerçekse tutarlı oluyor ve bilgiler arası geçiş yapabiliyorum...emeklerinize sağlık
İnsanın karşısında öyle yol ayrımları geliyor ki ya cesaret edecek ya da pes edecek. İyi yönde cesaret gerçekten çok önemli, özellikle günümüzde... elinize sağlık :)
Emeğinize sağlık, gerçekten cesaret edemediğimiz şeylerin ne kadar basit şeyler olduğunun farkında değiliz...
YanıtlaSilKaleminize sağlık hocam 🌸🖊️
YanıtlaSilBirisi iftiraya uğramanın bize ne kadar iyi geleceğini söylese gülerdik herhalde, şimdi ise şükrediyoruz.
Ne mutlu bunu görebilmeye… 🙏🏼
İnsana haksızlıkla karşılaşması sonucunda ümit verici bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık...
SilEmeğinize sağlık hocam... İnsanın sahip olduğu ilim gerçekten ne büyük bir konfor... Çok şükür...
YanıtlaSilGereksiz kaygılarımız korkularımız yüklerimiz var.neyi neden yaptığını idrak ettiğimde nasıl da rahatlıyor insan...kaleminize emeğinize sağlık 💐
YanıtlaSilBirinin bize yapacağı yanlıştan neden korkuyoruz? Gerçek vakti gelince mutlaka açık olur.
YanıtlaSilÖyle güzel bir yazı olmuş ki.. Korku ile ümit arası her şey Hacer anamız gibi... Ne kötü ne olabilir ki diye insanın düşünmesi gerekiyor eminliğinin olduğu yerde..
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌷
Cesaret korkularımız ragmen yapmaktır. Senin korktuğumdan bir başkası korkmaz. Peki bu tesadüf mü? Hayır. Korktuğum yerde üstüne gittiğimde serüven değişiyor
SilHayata cesaret edemeyen insan yeni bir şeyler öğrenmeden korkularla yaşayıp gider. Güzel bir yazı, Emeğinize sağlık
YanıtlaSilİnsan samimi ve iyi niyetli olsun yeter ki gerçek daima ortaya çıkar. Kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilKorku ve cesaret aslinda tam bir teslimiyeti gerektiyor. Bu da teslim olacağım şey hakkında bilgi sahibi ..birsey gerçekse tutarlı oluyor ve bilgiler arası geçiş yapabiliyorum...emeklerinize sağlık
YanıtlaSilHer Daim doğru olmalıyız
YanıtlaSilEmeğinize sağlık, çok gerçekçi bir yazı, şahitliği olduğunu hissettiriyor. Bize de doğru olanı payımıza düşeni almak nasip olsun.
YanıtlaSilİnsanın karşısında öyle yol ayrımları geliyor ki ya cesaret edecek ya da pes edecek. İyi yönde cesaret gerçekten çok önemli, özellikle günümüzde... elinize sağlık :)
YanıtlaSilKorku ve kaygılar her daim olacak mühim olan doğru adımı atmak
YanıtlaSil