Her sabah aynı terane yaşanıyordu. Sabah evde yine bir telaş vardı:
-Kızım hazır mısın? Saçlarını tara?
-Erhan krep yiyecek misin?
-Evet....
- Zeynep gel yardım et, on elim yok benim!
-Hadi, hadi...!
-5 dakikaya çıkmamız lazım.
-Annneeeeee...
Elif kendini hep her şeyin gerisinde kalmış hissediyordu. Akşamdan her şeyi ayarlamak için en geç o yatıyordu. Çocuklarını okul eşyalarını hazır etmeleri için çocukları uyarıyordu. Televizyonun karşısında sızan eşini doğru düzgün uyuması için yatağa gönderiyordu. Ardından ortalığı topluyor. Çamaşırları makineye koyuyor, bulaşık makinesini çalıştırıyordu. Sabah herkesten önce kalkıyor erkenden hepsini uyandırmaya çalışıyordu. Ama ne çare, onun hadi, demesinden yarım saat sonra çıkılıyordu o yataklardan. Ardından iki ayak bir papuca sığdırılmaya çalışılıyor ve bu sabah operası yaşanıyordu. Her sabahki bu bağırış çağırışlara bir türlü engel olamıyordu. Geriye doğru saymaya başladı. Birazdan ağlama selleri de eşlik edecekti:
-Hadi işe geç kalıyorum.
-Anne üstümü bulamıyorum.
-Erhan balını yedin mi?
-Elif ilacını aldın mı?
Neyin arkasından koşuyoruz böyle, diye düşündü. Nefesi sıkışıyordu. Yine ve yine aynı şeyler. Niye, niye derken bir an içi titredi. Neden değişsin ki? Elinde bir anahtar vardı ve aynı kapıyı bu anahtarla zorlayıp duruyordu. Ha açtı ha açacak diyerek bir ümit devam ediyordu. Anla işte bu kapının anahtarı bu değil. Peki ne? Gerçekten bu kapıyı açacak bir anahtar var mıydı?
Eşinin sesi ile kendine geldi. Hepsi arabaya yerleşmişti. Önce çocuklar okula bırakılacak. Ardından eşini durağa bırakıp işe geçecekti. Yine geç kaldım, otobüsü kaçırdım herhalde diye söyleniyordu eşi. Elif’in omuzları ise iyice çökmüştü.
İşe doğru arabasını sürerken radyodaki kadının sesiyle ayıldı:
-Köklerini güçlendirmek için suyu kökün dibine değil biraz ötesine dökün, yoksa fideniz güçsüz olur. Tıpkı çocuğunuzu kendi işlerini yapar şekilde yetiştirmeniz gibi.
Belki de bu dedi içinden. Bebekliklerinden beri kıyamadığı için onları tüm işlerini görüyordu. Çocukları ilkokulu bitirmişlerdi ama Elif hala yemeklerini soğutarak veriyordu. Her birinin yediği yemediği şeyler vardı ve tüm yemekler ona göre hazırlanıyordu. Sabah kahvaltısında üç farklı yumurta yapılırdı. Eşi kayısı yerdi. Kızı omlet, oğlu ise tek göz severdi. Ödevleri, eşyaları, odaları herşeyleri Elif’in kontrolündeydi. Henüz onların elinden bir su bile içmemişti. ”Ben mi onların köklerini zayıflatıyorum yoksa?” dedi içinden.
- Her isteklerini yerine getirdiğinde…
- Her problemlerini çözdüğünde…
- Her zorluğu onlar yerine göğüslediğinde
- Gündelik hayatın her türlü zahmetini onlar yerine çektiğinde…
Acaba onlar için iyilikten çok kötülük yapıyor olabilir miydi?
Oysa tek amacı onların da bir zamanlar kendi çocukluğunda olduğu gibi zorlanmalarını engellemekti. Anne olmaya karar verdiğinde kendi kendine bu konuda söz vermişti. Ben çektim, onlar çekmeyecekti… Kendi çocukluğunda annesi beş kardeşine bakıyordu. Bir de evde dedesi ve babaannesi vardı. O dönemde eve çokça misafir de gelirdi. Annesi çamaşırları bile elinde yıkardı. Babası işten eve geç gelirdi. Annesi bütün her şeyi yetiştirirdi ama işten güçten çocukların isteklerini pek yerine getiremezdi. Ondan olsa gerek kendisinin annesi tarafından çocukken yerine getirmediği istekleri şimdi yerine getirmeye çalışıyor gibiydi. Gerçekten doğru mu yapıyordu?
Peki var mıdır bu hayatta zorluk yaşanmadan geçen bir ömür?
Zahmetsiz, problemsiz, bir el yağda bir el balda mı tamamlanır insana verilen süre?Mutlaka ödenecek bir bedel varsa, bir annenin çocuklarının hayatındaki tüm bedelleri üzerine alabilmesi mümkün müdür?
Yoksa alınan her yük, bir çocuğun gelecekteki yükünü arttırmaya mı sebebiyet verir?
Radyodaki ses ise konuşmaya devam ediyordu. ’’Fidenizin gelişmesi için o rüzgara da ihtiyacı var...’’
Her insan kendi çabasının sonucunu alır. Bir başkası adına onun yapması gerekenleri yapmak o insana iyilik değil de kötülük olmaz mıydı?
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
Yahya Hamurcu
Çok güzel açıklamışsınız gerçekten, elinize sağlık... köklerin güçlenmesi gerekiyor ama inşa alışkanlıklarından vazgeçemiyor bir anda :)
YanıtlaSilAltın anahtar; doğru yere bedel ödemek 🌸👏🏼🖊️
YanıtlaSilHarika bir yazı olmuş emeğinize sağlık
YanıtlaSilBedel hırsızlığı hem sana hem karşındaki zarar verir.
YanıtlaSilGerçekten insan hayatın içine karışınca kendisini dışarıdan gözlemleyemiyor. Çok güzel anlatılmış elinize sağlık :)
YanıtlaSilYoksa alınan her yük, bir çocuğun gelecekteki yükünü arttırmaya mı sebebiyet verir?
YanıtlaSilTüm anneler çocuklarının iyiliğini ister. O iyi niyetle yapar çocuğunun her dediğini ama bilmez ki ona zarar verdiğini. Çoğu iyiliğini ister ama pek azı onlara kendi sorumluluklarını veren ve bedel ödettiren olur..
YanıtlaSilne ekersen onu biçersin
YanıtlaSilHepimizde bir tutam var olan şeyler…
YanıtlaSilKaleminize sağlık…
Doğru yere bedel ödemek kadar çocuklarımıza doğru yerlerde bedel ödetmek ne kıymetli. Hem güzel yetişen hemde güzel yetiştirmenin anahtarı... emeğinize sağlık
YanıtlaSilHerkesin ödemesi gereken bedelleri vardır bu hayatta. Biz sevdiklerinizi düşünerek onları aslında rahatlık tuzağına düşürüyoruz. Ana yöntemin verildiği bir yazı olmuş, kaleminize sağlık.
YanıtlaSilHayatı problemsiz istiyoruz. Ama 8nsan problemini eksik ve zayıf yanlarını güçlendirmek için geldi.. hayat bir sınav sahası ve problemimiz cozmemizi isteniyor. Bu da çaba ve bedel ister. Ama herkse kendi hayatının bedelini ödemeli
YanıtlaSil