Düğümleri Çözebilmek

Sabah uyanır uyanmaz ilk işi telefonuna bakmak oldu. Ama tahmin ettiği gibi ne arayan vardı ne de soran. Yine de bir umutla açmıştı gözlerini. “Belki o da özlemiştir?” diye geçirmişti içinden. Şimdi ise hissettiği hayal kırıklığı ile ağlamaklı şekilde yatağından kalktı. Oysa ne uyanası ne de güne başlayası vardı. Sanki yaşamak içinden gelmiyordu. “Keşke hayat dursa da günlerce uyuyabilsem…” diye düşündü.  Önceki akşama gitti aklı. En yakın kız arkadaşlarıyla her zamanki mekanlarında buluşmuş, yine ondan konuşmuştu saatlerce. Onunla geçirdiği güzel zamanları, ilişkilerinin en mutlu anlarını hatırlamak içini bir ümitle doldurmuştu. “Belki bu sefer farklı olur.” diyerek bir cesaret mesaj atmıştı. Sahi ne yazmıştı? Mesajı tekrar okumak için telefonuna baktı… 

“Eyvah eyvah neler demişim, sil kızım sil hemen! Off umarım görmemiştir…” diye kendine kızıyordu şimdi. Mesajı atarken aslında ne kadar da sevgi ve özlem doluydu. Yazdıklarını okuduğunda onu ne kadar özlediğini anlar, belki geri dönerdi… Oysa mesaj okunmuş ama Ahmet’ten cevap gelmemişti. 


Üniversitede vizeler yaklaşırken Sıla ne okula gitmek ne de ders çalışmak istiyordu. Annesi, “Kızım şu çamaşırları sen asar mısın?” dediğinde sitem edip her işi söylene söylene yapıyordu. Sıla’ya kalsa onu da yapmazdı. Okul, iş, arkadaşlar, her şey anlamsız geliyordu. Telefonu her çaldığında, her mesaj sesinde yüreği ağzında, “Acaba Ahmet mi?” diyerek heyecanlanıyordu. Ama ya arkadaşından geliyordu mesajlar ya da alışveriş sitelerinin bitmek bilmeyen indirim haberleri oluyordu. Her heyecan yerini üzüntüye bırakıyordu.

Evet, Ahmet artık yoktu ve Sıla çok acı çekiyordu. 

İlişkilerinin bittiğini kabul etmeye çalışırken, geriye dönüp daha gerçekçi bir gözle değerlendirmeye çalışıyordu yaşadıklarını. Başta çok mutlu olsalar da son zamanlarda yüzleri gülmez olmuştu. Bir ayrılıp bir barışıyorlardı. Ayrıyken dünyası başına yıkılıyor ama bir araya geldiklerinde de eskisi gibi huzurlu hissetmiyordu. Her anları tartışma ve didişmeyle geçiyordu. Sıla eskisi gibi olabilmek için Ahmet’in beğendiği, sevdiği her şeyi yapmaya çalışıyor ama yine de yaranamıyordu. Baştaki o pamuk gibi çocuk Ahmet gitmiş, yerine kaba, kalp kırmaktan çekinmeyen, duyarsız biri gelmişti. “Seviyordum sevmesine ama artık ben de çok yorulmuştum galiba.” diye düşündü Sıla. 


Peki şimdi ne yapmalıydı? 

Verilen onca emeğin, dökülen onca dilin ardından işler yolunda gitmemiş ve yollar ayrılmıştı. İnsan böyle bir ilişkiden sonra nasıl toparlanırdı?

Yaşadığımız problemlerde çözüm her zaman davranışlarımızın zıddında gizlidir. 

Belli ki hayata küsmek, her gün “acaba tekrar arar mı?” ümidiyle telefon elinde gezmek işe yaramayacaktı. Hayatını tekrar yoluna koyması gerekiyordu…

Ne kadar istemese de derslere gitmeye başladı Sıla. Kütüphanede arkadaşlarına takılıyor, onlarla birlikte yaklaşan sınavlarına çalışmak için kendisini zorluyordu. Akşam olunca evde annesine yardım ediyor, kalan zamanında da çok sevdiği mahallesinde yürüyüşler yapıyordu. 

Ve zamanla fark etti ki Ahmet yine ara ara aklına gelse de eskisine göre kendisini çok daha iyi hissetmeye başlamıştı. Zihni berraklaşmış, duyguları durulmuştu. Sosyal hayatı canlanmış, notları yükselmiş, ailesiyle ilişkileri giderek toparlanmıştı. 


“Aslında ne kadar basit” diye düşünüyordu. İnsan bir problemi çözmek için ne çok zorluyor kendini. Oysa bazen çözüm bambaşka yöne bakmaktan geçiyor… 

Kendi öyküsünde olduğu gibi her öyküde…

Yaşanılan bir ilişki probleminde…

İnsanın takılıp kaldığı her alanda… 

Yerinde saydığını düşündüğü zamanlarda…

Aslında çözüm tam zıddındaydı. 

Hayatın diğer alanlarında harekete geçmek, çalışmak, üretmek insana ne de iyi geliyordu. Öyle ki bir kuş misali, insan giderek problemine dışarıdan, en yukardan bakar hale geliyordu. Görülemeyen detaylar görünür olmaya, düğüm olan sorunlar çözülmeye başlıyordu… 

Gülümsedi Sıla. Çok değil birkaç ay evvel çektiği acıyı düşündü… Şimdi ise yaşadıklarından deneyim çıkarmanın verdiği keyifle hayata tekrar sıkı sıkı bağlanma yolundaydı. Umudunu, kendine güvenini yeniden kazanmış, kaybettiğini sandığı bir öyküden, güçlenerek çıkmıştı. 

Artık emindi, her problemin bir çözümü vardı…

Ve her çözüm, yalnızca insanın kendi iç dünyasındaydı…

Kendi davranışlarını, düşüncelerini, tepkilerini değiştiren insan, tüm hayatını baştan sona dönüştürmeyi başarabilirdi…



                                                                                        &

 Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabiliri öğrenir.


"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, 

En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 

Aynadaki kişi...

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Yahya Hamurcu




Yorumlar

  1. Her problemin mutlaka bir çözümü vardır biz ne kadar çözülmeyecek zannetsek de.. yeterki acı da olsa ilk adımları atalım sonrası güzel olacak..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder