BİR ALANA BİR BEDAVA

 

Büyük indirim başladı! Kaçırılmayacak fırsatlar! 

Üç al, iki öde!

Vitrinler, reklamlar, ekranda aniden beliren görüntüler ve sesler…

Yılın bu dönemi için artık kanıksanmış, fırsatlarla dolu bir alışveriş çılgınlığı.

İndirim sözcüğünün yarattığı sarhoşlukla yaptığımız alışverişlerin dayanılmaz cazibesi.



Leyla da işte bu dönemde, AVM girişinde tek sıra arabaların oluşturduğu kuyrukta 1,5 saat bekledikten sonra içeri girebilmişti. İşten erken çıkabilmek için iki günlük mesaiyi neredeyse bir günde bitirmiş, kreşle kızını 2 saat geç alacağı konusunda sözleşmiş, yemeğini önceki günden hazırlamıştı. Evet yorulmuştu ama işte buradaydı. Işıltısıyla göz kamaştıran mağazalar ona göz kırpıyordu adeta. “Acaba nereden başlasam?” diye düşündü. Alt kattaki ayakkabı mağazalarındaki indirimleri çok merak ediyordu. Üst katta ki parfümerileri de. Yoksa almak için indirimi beklediği o çanta mağazasından mı başlasaydı? Ama tam karşıdaki vitrinde ünlü markanın kombinlerini görünce kararını verdi…

O gün alışveriş düşündüğünden biraz uzun sürmüş, AVM’yi kapatmıştı Leyla. Kızlarını eşi almak zorunda kalmıştı. Arabaya binince ne kadar yorulduğunu fark etti. Ayakları isyan ediyordu. Ayrıca acıkmıştı da. Saate bakınca şaşırdı. Neredeyse 8 saattir durmaksızın AVM içinde yürüyor, alacaklarını deniyor, alışveriş yapıyordu. Ne kadar çok şey aldığını ancak poşetleri arabaya taşırken fark etmişti. Acaba ne kadar harcamıştı? Sanki kendini ikna etmek istercesine sesli düşündü “Neyse canım, o kadar da dert etmeme gerek yok. Yani biraz fazla şey almışım gibi görünüyor ama indirimler çok cazipti! Hem de bölüp taksitlendirdim. Yavaş yavaş öderim. Her zaman böyle alışveriş yapmıyorum ki…”



Eve girer girmez üstüne atlayan kızı, darmadağınık mutfak, maça gömülmüş eşi karşıladı onu. Aldıklarına bakmayı çok istese de bekleyecekti anlaşılan...

Saat 23:30’du. Leyla yorgunluktan ayaklarını neredeyse sürükleyerek poşetlerinin yanına geldi. Mutfağı nihayet toplamış, eşi uyuyakalmış, kızı ise ancak yatmaya ikna olmuştu. Aslında onun da gözleri kapanıyordu ama direndi. Aldıklarına bakacak ve yerleştirecekti. Ama bir tuhaflık vardı, o çok beğendiği elbisenin yakın tarzında bir elbise vardı zaten dolabında. Biri bedava diye aldığı ayakkabıların ise ikisinin de benzerleri vardı. “Aaa, ben bunları unutmuşum!” diye söylendi kendi kendine. Bu indirimde aldığı ile birlikte hiç giymediği 3 tane de mantosu olmuştu. Çantaları ise artık dolaba sığmıyordu. “Giyinme odası olan daha büyük bir ev lazım” diye düşünürken heyecanı yavaş yavaş hayal kırıklığına dönüşüyordu. Sonra parfümeriden aldıklarına sıra geldi, bu kısmı biraz abartmıştı. Her zamanki alışverişine, indirim cazibesiyle aldıklarını da ekleyince bir yığın oluşmuştu. “Neyse canım almışım artık” derken gözleri faturalara takıldı. Acaba ne tutmuştu hepsi? Leyla toplayınca yanlışlık var hissine kapıldı. Ama hayır, yoktu. Büyük miktar harcamıştı. Taksit de olsa yılın büyük bölümünü ödemelerle geçirecekti. Üstelik pek çoğu da sadece indirimde diye aldığı, pek de gerekmeyen şeyler için…


Öylesine yorulmuştu ki neredeyse üç gündür kızına uyurken kitap okuyamadığını, eşine hâl hatır soramadığını bile fark edemeden uyuyakaldı. Uyurken aklında daha büyük bir ev hayali vardı.

Ama işin bir de diğer tarafı var.

Anda aldığımız bu keyifler, ay sonu geldiğinde toplam harcama tutarını gördüğümüzde sabun köpüğü gibi sönmese keşke. Aslında dün ‘olmazsa olmaz’ denen bir eşya, bugün o kadar da önem taşımıyor çünkü insan her şeye alışıyor. Aldığımız onca şeyin normalde kaçını kullanabileceğiz sorusu içinse artık çok geç. Bu keyfimizi kaçırmaktan başka bir işe yaramaz. Yine de sormadan olmuyor:



Gerçekten ihtiyacımız olan şeyleri mi aldık yoksa istediğimiz şeyleri mi?

 Bu yılın trendleri, sevdiğimiz markalar, almayı kafaya koyduğumuz ürünlerin indirime girmiş olması… Tüm bunlar belirlemiyor mu seçimlerimizi? O zaman alışveriş işi de duygusal bir süreç desek yanlış olmaz. Yaptığımız alışverişlerle duygusal açlıklarımıza birer parmak bal sürüyoruz. Hiçbir zaman tamamen doyuramayacağımız arzularımızın peşinden giderken aslında açlığımızı büyüttüğümüzün farkında değiliz.

“İnsanın tükettikçe tüketesi, ürettikçe üretesi gelir” der Deneyimsel Tasarım Öğretisi. Somutluk arttıkça soyutluk azalır. İnsan somuta önem verdikçe somutlaşır. Bir evladın gülümsemesinin, eşin teşekkür eder bakışlarının verdiği keyif yetmemeye başlar. Evde birlikte huzurla yenen bir kap yemek tatmin etmez olur.

Giyinme odaları, tavana uzanan ayakkabı rafları, çekmeceler dolusu takılar az gelmeye başlar. Sahip oldukları yetmez, bir türlü tatmin olmaz ve onca şeye rağmen yine de mutsuz hisseder insan.

  • Peki ama ne yapmalı? 
  • Nasıl yeniden o huzuru, o tatmin duygusunu yakalamalı? 
  • Bunun bir yolu yok mu? 

Kim bilir belki de çözüm çok basittir, sadece doğru yere bakmak gerekiyordur, ne dersiniz?




                                                     





Yorumlar

  1. İnsan ne kadar tüketirse o kadar mutlu olacağını zannediyor ama oysa tükettikçe sadece tükeniyor insan...:(( ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Ellerinize sağlık çok güzel bir yazı

    YanıtlaSil
  3. Ah bu tüketim çılgınlığı.. Birazcık daha mutlu olmaya çalışırken kaybedilenler..

    YanıtlaSil
  4. Daha fazla harcarsak daha fazla mutlu olacağımızı zannediyoruz ama hiç öyle olmuyor, çok güzel bir yazı ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Çok güzel kaleme alınmış, çook doğru söiiğlenmiş sözler, keşke hepimiz bilinçli alışveriş yapabilen olabilsek, daha hafif , daha mutlu olabilsek, aldıkça ağırlaşan, ağırlaştıkça mutsuzlaşan olmasak , keşke…

    YanıtlaSil
  6. Sığmayan kıyafetler için büyük dolap ya da giyinme odası fikri o kadar tanıdık geldi ki :) Çok da güzel kaleme alınmış ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  7. 2019 yılında Amerika'da son alışveriş trendi: “Alışveriş yapmamak”tı. Hatta eldeki mallardan da kurtulup, hayatı sadeleştirmekti. Üstelik; mal edinmenin mutluluk getirmediğini öğrenen 'dünyanın en çok satın alan halkı', hayatlarını sadeleştirmeye çalışıyordu gerçekten.

    Aynı yıl bir internet sitesi, tüketicileri sadece ve sadece 100 adet kişisel eşyayla yaşamaya davet ediyordu; “100 Eşyayla Yaşamaya Davet!”

    Ama insanın “gerçek mutluluğu” olmadığı sürece bunlar bir dönemin akımları olarak geçip gidiyor.

    İnsan mutsuzlaştıkça tüketmek, daha çok tüketmek istiyor…

    Kaleminize sağlık çok güzel bir konu ve yazı… 🌷

    YanıtlaSil

Yorum Gönder