Bir hafta sonraki arkadaş toplantısı için şimdiden hayaller kurmaya başlamıştı Selma. Yıllar geçmişti, herkes başka bir hayata savrulmuştu. Arkadaşlarının şimdiki halini çok merak ediyordu. Çocukluğunda ailesinin yokluğundan dolayı çektiği acılar, içindeki en büyük yaraydı ve yine sızladı içi. O dönemde yaşadığı eksiklik, sonrasında onun okul seçimine, eş seçimine, evinin iç düzenine, çocuğunun okuduğu okuldan, yaşadığı muhite kadar her şeyi etkilemişti. Selma bir eksikliğinin olmasından dolayı ona verilen desteğin pek farkında değildi. Hatta hep oradan kurtulmaya ve tam zıttı bir dünya kurmaya çalışmıştı kendine...
Yeni yerleştikleri 3 katlı villada, giyinme odasına gitti. Dört duvarı kaplamış olan kıyafet, ayakkabı, çanta ve aksesuarlara baktı… Hali çok önemli bir şey arayıp da bulamayan insanların haline benziyordu. Birçok kıyafet denedi hiçbiri içine sinmedi. Sonunda sürekli gittiği o lüks butiğe gitti ve önemli bir görüşme için yeni ve şık parçalar istedi, beğendiklerini aldı. Eve geldi, çok yorulmuştu ama değmişti emeklerine.
Beklenen gün gelip çattı. Selma çok
şık ve yeni kıyafetleriyle ve gösterişli aksesuarlarla buluşmaya gidiyordu.
Artık doğal halini çoktan saç boyasıyla iyice bozduğu saçlarına bakım ve
makyajsız halini görmeye tahammül edemediği yüzüne makyaj yaptırmak için
güzellik merkezine de gitti.
Oysa bizler,
sade, yani bozulmamış hallerimizle zaten çok güzeldik...
Ne zaman ki sade hayatlarımızı bozup sahtelikle süslü hayatlara geçtik, sadelikle süslü güzellikleri unuttuk. Kendi güzelliğimizi bile fark
edemez olduk.
Nihayet büyük buluşma için hazırdı.
Buluşacakları kafeye girdi. Henüz kimse gelmemişti. Birçoklarının vitrinde bile
göremeyeceği çantasını sanki sıradan bir şeymiş gibi masanın üstüne
koyuverdi. Yanına da lüks arabasının
anahtarını ve yine son model cep telefonunu...
Günler süren hazırlıklar, alışverişler, kuaför randevuları hepsi şu 3 saatlik kahve buluşması için oluyordu.
Selma masada arkadaşlarını beklerken eski günlere doğru gidiverdi. Çocukluğu geldi aklına, anne ve anneannesi birlikte büyütmüştü Selma’yı... Evlerinin önü ve bahçesi onların oyun alanıydı. İki göz odalı eski küçük bir müstakil evdi. Arkadaşları ise çevredeki yeni ve çok katlı binalarda yaşıyorlardı. Selma’nın hep hayalini kurduğu, her odasının sıcacık olduğu kaloriferli evlerde ama bir oyun alanı olmadığı için Selma’ların bahçesinde toplanırdı bütün çocuklar... Su kuyusuyla, çardağıyla, bir demlik çay ve koca bir tabak çekirdeğiyle çok keyifliydi o bahçe. Yetiyordu o bir demlik çay her şeye, sanki yorgun omuzların ağrısını almaya...
Bize yeterli gelmeyen ne?
O dönemde her şey zaten yetiyordu.
Ayakkabılarımız yetiyordu, giysilerimiz yetiyordu, yiyeceklerimiz yetiyordu,
zamanımız yetiyordu, birbirimizi ziyaret edebiliyorduk, halini hatırını
sorabiliyorduk ve eskilerimizi de başkalarıyla paylaşabiliyorduk. Yetiyordu da
artıyordu bile.
Ondan sonra yetmemelerimiz başladı nedense. Hep daha fazlasını, daha süslüsünü, daha markasını, daha büyüğünü, daha yenisini, daha modasını istemelerimiz... Daha evdekinin etiketini koparmamışken sıkılmalarımız... Eşyamızdan, evlerimizden, eşlerimizden ve en sonunda hayattan sıkılmalarımız...
Sahi ne zaman tutulduk biz şu ’’yeterli gelmeme’’ hastalığına?
- Hatırlayanınız var mı?
- Ve nasıl bulaştı bütün dünyaya?
- Ne zaman yetmez oldu bize o 2 gözlü sıcacık evlerimiz, 3 kapılı gardıroplarımız?
- Ne zaman geçtik duvardan duvara dolaplara, oradan da giyinme odalarına?
Bu hayatta miktar arttıkça etki azalıyor mu?
Sanki bu hayatta miktarla etki
üzerinde ters bir orantı vardı. Yoksa giderek doyum becerimiz mi düşüyordu?
Böylece kısır döngülere mi giriyorduk?
Çünkü eskiden hiç bu kadar
kıyafetimiz, takımız, ayakkabımız yoktu. Her şey aslında çok sadeydi.
İstediğimiz an, istediğimiz her şeye de ulaşamıyorduk. Ama biz yetmemezlik ,
yetinememezlik hastalığına tutulmamıştık henüz. O sebeple o sade evler, sade
sofralar, sade hayatlar bizi mutlu etmeye çok çok yetiyordu.
Sadece bir çift ayakkabımız olurdu, O
da ya büyük kardeşimizden ya da komşunun çocuklarından kalmış. Hırkalarımızı ve
şapkalarımızı annelerimiz örmüş olurdu genelde ilmek ilmek. Günlerce onun
bitmesini beklerdik ve yıllarca da kullanırdık.
Sofralarımız da sadeydi. Sabahları sofraya konan peynirle, zeytin ve yanında sobanın üstündeki tereyağlı ekmek yetiyordu insanların karnını da gözünü de doyurmaya...
İnsan ne kadar çok malı mülkü varsa o
kadar zengin olduğunu zannediyor günümüzde. Oysa zenginlik neye sahip olduğumuz
değil neye ihtiyacımız olduğuyla ilgili olan bir şeydir. Eskiden insanların çok
sade hayatları vardı ama ihtiyaçları da azdı.
Tam da bu nedenden o sade hayatların içinde kendimizi çok zengin hissederken, bugün bu kadar lüks hayatların içinde çok fakir ve hep daha fazlasına ulaşmak için daha fazla çalışmak zorunda hissedebiliyoruz.
Ama insan istek ile ihtiyaç
arasındaki farkı bilmediği için, abartılı isteklerini ihtiyaç gibi
düşünebiliyor.
Sadece bir eve ihtiyacı varken,
kocaman bir villaya ihtiyacı olduğunu zannediyor.
Sonra onu dolduracak eşyalar, sonra da
onu temizleyecek insanlar derken kendini anlamsız ve karmaşık bir koşuşturmanın
içine sokabiliyor.
Bu hayatta insan ne yaparsa daha fazla
yapmaya meyilli oluyor.
Tükettikçe daha çok tüketmek,
ürettikçe daha fazla üretmek istiyor.
Dolapta etiketli kıyafetleri dururken, sanki hiçbir şeyi yokmuş gibi davranabiliyor. Tezgahların altına üstüne getirebiliyor, rafları indirtiyor, askıları boşaltabiliyor. Peki gerçekten mutlu olabiliyor mu?
Sahi ne zaman tutulduk biz bu elindekilerle yetinememe hastalığına?
Sade yaşamlarımız ne zaman sahte süslerle değişti?
Sadelik, sahteleşti.
&
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
Yahya Hamurcu
Çevremde fazlasıyla görebiliyorum,miktarın artmasıyla mutsuz insanların hallerini😔
YanıtlaSilÇok güzel bi yazi olmuş ellerinize sağlık
YanıtlaSilSahte ve sade tanımlaması ne kadar güzel bir uyarı olmuş. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilÇok güzel yazı olmuş
YanıtlaSilÇok güzel yazı olmuş
YanıtlaSilNe kadar yorduk ve yoruyoruz kendimizi karmaşık yasaklarla değil mi ?
YanıtlaSilBir dolu somut şeye sahip olma hedefimize ulaştıkça, yetmediğini görüp tatminsiz bir kısır döngüye girdiğimizi ne zaman fark edeceğiz acaba?
YanıtlaSilSadelik huzur veren güzelliktir, geç olmadan anlamak dileğimizdir🤗
YanıtlaSil"Ne zaman ki sade hayatlarımızı bozup sahtelikle süslü hayatlara geçtik, sadelikle süslü güzellikleri unuttuk. Kendi güzelliğimizi bile fark edemez olduk." Herşeyi özetleyen satırlar. Kendi güzelliklerimizi far edenlerden oluruz inşAllah
YanıtlaSilŞu zamanki en buyuk problemlerden buri sahtelikler yaşamak ve mutsuzluk.
YanıtlaSilÇok güzel bi yazı olmuş
Sadelikte gerçeğe ulaşmak ne kadar mümkün şimdiki zaman da iyice düşünüp anlarız inşaallah daha da geç olmadan
YanıtlaSilDTÖ ailesini tanıdığım ilk günden bu güne hayatımda geriye dönük azaları aramaya başladım beni şuan ki büyük ve karanlık kuyu olan isteklerimden arındırarak azaları aradım ama artik azın hayatımda ki kıymeti ile yol alıyorum
YanıtlaSilDaha az insan
daha az eşya
daha az tüketim
daha az konuşup daha fazla susmak
Şuan ruhen huzurum
Bedenen sağlığım
Ve bütün bu yazdıklarımı satın alamayacağını bildiğim bir gerçek içindeyim
Yolumu size cıkarana Binlerce şükür 🤲🌼
ÇOK ANLAMLI BİR PAYLAŞIM OLMUŞ TÜM EKİBİNİZİN EMEĞİNE SAĞLIK🌻
YanıtlaSilSadelik geçmişten günümüze en çok unuttuğumuz hatırladıkça, iç çektiğimiz şu yazıyı okuyunca daha da etkilendiğimiz en önemli kavramlardan biri. Keşke bugünkü çocuklara sadeliğin önemini daha iyi aktarabilseydik ya da onlara sadeliğin ne olduğunu hissettirebilseydik ancak bunun için öncelikle bizim sade olmamız gerekmez mi ?Hakikaten çok sade, çok Yalın ve çok güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık yüreğinize sağlık
YanıtlaSilSadeliğin sahte algılandığı bu devirde, çok anlamlı bir yazı olmuş ellerinize sağlık..
YanıtlaSilSadeleşmek gerek ..Çok şeye sahip olarak değil az şeye muhtaç olmakmış gercek zenginlik.Az ve Öz..ihtiyaç dışı sahip olduklarımız mutluluğumuzu azaltıyor.
SilGerçekten güzel olan sade olandı bunu unuttuk. Çok güzel bir yazı olmuş ellerinize sağlık
YanıtlaSilSadeleşmek ümidi ile ne güzel bir yazı elinize emeğinize sağlık
YanıtlaSil“Sadelik, sahteleşti!” Evet git gide gerçeklikten uzaklaşıyoruz. Normallerin anormal, anormallerin normalleştiği bir dönemde yaşıyor ve mutlu olmaya çalıyoruz… Güzel bir yazı… Teşekkürler 🌷
YanıtlaSilSadeleşmek..Hepimizin ne kadar ihtiyaç duyduğu bir şey..: İyi ki yazmışsınız...
YanıtlaSilİstek ile ihtiyaç arasındaki farkı anladığımızda sanırım sadeleşmenin de ne olduğunu anlayabileceğiz.
YanıtlaSilTatmin ve mutlu olacağız zannıyla giderek kalabalıklaşan, kapsa dönen bir hayat ve hep tatmin ve mutluluğu kaybetme kısır döngüsü… Sadeleştikçe huzur bulacağız.
YanıtlaSilKaleminize sağlık…
Sadeleşerek, fazlalıklardan arınarak daha mutlu, daha samimi olabiliriz.Çok güzel bir yazı olmuş.HY
YanıtlaSilİlk okuyunca güzelliğin sahtesi mi olurmuş dedim. 2 defa okudum yazıyı. Bazı kısımları daha fazla. 😞 güzel bir farkındalık yazısı oldu benim için. Kaleminize sağlık 🥰
YanıtlaSilElinize sağlık:)
YanıtlaSilKaleminize sağlık. 💐 Üzerinde defalarca düşünüp, olmaya yaşamaya çalıştığımız sadelik… Sadeleştikçe kaliteleşen kıymetlenen bir hayat …
YanıtlaSilHiç bir şeyin yetmediğini zannetmek ne kötü ve sonu gelmiyor
YanıtlaSil