KORUNMA KALKANI
Hasan içi bunalmış bir şekilde babasının iş yerine doğru gidiyordu. Babası Ahmet
Bey, çalıştığı iş yerinde sözüne güvenilen iyi bir kaynak ustasıydı. Mesai bitiminde birer çay içip birlikte eve döneceklerdi. Ama gerçekten Hasan’ın
içi sıkılıyordu. Belki de bu nedenle bir şeyi bahane edip babasını görmek
istiyordu.
İş yerine vardığında babasını gürültülü bir ortamda tozun, kirin içinde
ama çok mutlu bir şekilde çalışırken buldu. "Eski toprak böyle işte; torku
yüksek bir araba gibi, insanların en zorlanacağı yerleri onlar gülerek geçiyor." diye düşündü.
Köşede babasının iş yapışını biraz izledikten sonra artık mesai bitmişti.
Ahmet Bey üzerini biraz silkeleyip oğluna doğru ilerledi, babacan bir tavırla
elini sıktı:
"Hoş geldin, gel otur biraz dinlenip bir çay
içelim sonra yola koyuluruz." dedi. Oğlunun ruh halinden, yüzündeki yansımasından
konuşmaya ihtiyacı olduğunu anlamıştı. Birlikte çaylarını yudumlarken;
"Eee nasılsın bakalım oğlum? İşler güçler çoluk
çocuk ne alemde?"
"Ne olsun vallahi baba, biraz sıkıldım aslında. Seni, annemi bir görmek istedim."
"Hayırdır?"
"Yok, aslında net bir şey yok ama insanların
üzerime gelmesinden bıktım diyelim. İş yerinde herkes bana yapmak zorunda
olmadığım işleri yüklüyor. Bazen bu milletin enayisi ben miyim diye
düşünüyorum. Sonra eve gidiyorum; bakıyorum eşimin, ailesinin hatta
çocuklarımın bile tavrı neredeyse aynı. Herkes sözleşti mi arkadaş? Kendimi
kullanılmış gibi hissediyorum baba."
O sırada “Ben yoruldum hayat, üstüme gelme” şarkısı çalışıyordu inceden…
Hasan bunu duyunca;
"Hah işte bak aynı şarkıda dendiği gibi vallahi
yoruldum babacığım!"
Ahmet bey gülümseyerek; "Sen çocukken de böyleydin oğlum. Üç kardeş
olmanıza rağmen kapı çaldığında hep sen koşardın. Ekmek alınacağı zaman, çöp
döküleceği zaman abilerin kavga ederken sen koşa koşa giderdin. Esasında bu
seni hayata karşı güçlendirdi ama yanı başında bulunan kişileri de rahatlık
tuzağına düşürdü. Şimdi hayat sahnende insanların isimleri değişse de roller hiç
değişmiyor."
"İnsanlarla sorumlulukları paylaşmayı
öğrenmelisin. Kimsenin bedelini elinden almamalısın."
"Aslında herkese çok çabuk güveniyorum, herkesi
kendim gibi biliyorum ondan. Yazık yorulmasınlar diye ben yoruluyorum. Hep
merhametten maraz doğuyor."
"Sence yaptığın şey merhamet mi başka bir şey mi
bunu düşün derim oğlum."
"Bilemiyorum kafam karışık ve çok yorgunum."
"Ahmet bugün beni çalışırken izledin değil mi?"
"Evet."
"Sence nasıl çalışıyordum?"
"Gayet mutlu, azimli…"
"Evet ama çalışırken başımda ne vardı?"
"Koruma kalkanı vardı. Sen hep onunla çalışırsın
zaten, tüm kaynak işçileri gibi."
"Nasıl yani?"
"Bak kaynakçılıkta aslolan şey, doğru tutuş açısı
ve ark mesafesidir. Tabii bir de iş güvenliği için maske. Bizler hayatta
insanlarla da ilişki kurarken, egolarına denk gelen yerden alev attıkları için
yüzümüzü gözümüzü yakmasın diye bir güvenlik duvarı oluşturmalıyız. Çünkü ilişkide sınırları olmayanın imtiyaz hakkı yoktur. Tıpkı iş
güvenliği gibi ilişki güvenliği de sağlamak zorundayız. Bu nedenle de
insanlarla doğru mesafeden ilişki kurmak her zaman çok önemlidir. Yoksa
imtiyaz, seçim hakkı bizde olmaz ve önüne gelen hayat sahnemize destursuz girip
bizim sahnemizde bizim adımıza kararlar verebilir."
"Tıpkı benim hayat sahnemde olduğu gibi değil mi
babacığım?"
"Hadi hemen efkarlanma, bunları düşün biraz.
Hayatını yeniden güvenlik duvarına uyumlu bir şekilde dizayn etmen için neler
yapabilirsin bir etüt et. Haydi geç kalmadan eve gidelim de annenin
dolmalarından yiyelim…"
Baba oğul evin yolunu tutarken Ahmet’in gözünün önünde babasının
çalışırken kullandığı iş güvenliği bareti vardı…
&
Elinize sağlık, çok doğru. Aynen yardımcı olacağız diye ipin ucunu kaçırabiliyoruz.
YanıtlaSilBirçok insanın yaşadığı ortak soruna çok güzel ışık tutulmuş bir yazı. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilsınırlarımız olmadığında insanlarla problem yaşıyoruz. Dengede bir ilişki kurabilmek dileği ile..
YanıtlaSil