HER ZORLUKLA BERABER İKİ KOLAYLIK
VARDIR
Her zorlukla beraber hakikaten iki
kolaylık vardır…
Gece geç vakitte; gecenin üçü sancıları tutmuştu Ayşe’nin. O saatte gelen doğum sancıları yerde yatmış kıvranarak kimi arayacağını bilemeden uzandı telefona. Telefonu eline alır almaz biraz düşündü, ezberinde sadece abisi Orhan’ın numarası vardı. Çevirdi hemen…
"Abi yetiş abi dedi koş doğuruyorum…"
Orhan uzun zamandır görüşmediği hamile bile olduğunu bilmediği kardeşi Ayşe’nin kaygılı ve korkulu sesini duyar duymaz telaşla hemen evden çıktı. Aynı mahallede birbirlerine yakın oturuyorlardı. Üç sokak altta oturduğunu bildiği kardeşinin evine hızlıca gitti. Ne düşüneceğini, ne hissedeceğini, ne yapacağını bilmeden kardeşine gitti.
Ayşe yerde uzanıp, sürüne sürüne güçlükle kapıyı açtı. Kapıdan abisini görmesiyle güven hissetti. Sanki sancısı hafiflemiş gibiydi.
"Ahhh abim yetiş!" ağlaya ağlaya hıçkırıklara boğuldu. Yılların özlemiyle Ayşe’nin duyguları şelale olmuştu.
Orhan hemen kardeşini kucakladı. "Yetiştireceğim seni her şey geçti," diyerek arabaya yerleştirdi. Hızlıca en yakın hastaneye doğru yola koyuldu.
Bir yanda aracın direksiyonu telaşla
çevirirken bir yandan da "Ahhhh be kızım, ahhh be!" deyip duruyordu.
"Neden son saniye de arıyorsun? Doğumu evde mi yapmayı düşünüyordun? Neden evde yalnız kaldın?"
Sorularını soruyordu, Ayşe ise suyunun geldiğini fark etti. Abisi haklıydı ama şimdi konuşulacak ve cevap verilecek sorular değildi bunlar.
Bu hayatta hiçbir şey bir anda olmaz. Her şey mutlaka öncesinden işaret verir. Biz işaretleri okumasını bilmiyoruz. Ya da önemsemiyoruz.
Aslında tam da böyle olmuştu. Ayşe’nin sancıları iki saat öncesinde gece birde ufak ufak başlamıştı. Diğer sancıları gibi zannetti, önemsemedi. Kendi kendine daha erken diye düşünmüştü. Saatler geçtikçe şiddetini arttırmaya başlamıştı. İlk ufak ufak geldiği vakitler abisini aramak istememişti.
Arayamadı, "Arasam açmayabilir," diye
düşündü.
Ayşe geçmişte Türk sinemalarına konu olmuş sosyete cemiyetinde anılan bir hatundu. Gülşen Bubikoğlu'na benzerliğiyle yönetmenlerin bile dikkatini çeken genç ve güzel bir kızdı. Hani eskiden şöyle derlerdi, büyüklerimiz: "Beni ne doktorlar ne mühendisler istedi."
İşte tam da bu söz Ayşe için gerçekti.
Ayşe'yi hakikaten kimler kimler
istemişti de o ailesinin onay vermediği Bedri'yi istemişti.
Bedri'deki çalışma azmi ve bir kadını
sahiplenme hissini hissetmişti. Diğer isteyen adaylarında o duyguyu
hissedememişti. Bunu da ailesine anlatamıyordu.
Bedri köyden gelmişti, şehir hayatına
alışmaya çalışıyordu. Mahallenin
kızlarının dikkatini çekmişti. Kızlara bakmıyor, işinde günündeydi. İnşaat
işlerinde işçilik yapıyordu. İki farklı
hayata olan insanın buluşmasını kimse anlamıyordu. Sahip olduğun rahat hayat
var. Diğer tarafta yeni imkanlar için ciddi bir çaba ve mücadele var. Ayşe
bunları düşünmüyordu. Hatta yeni hayatı onu heyecanlandırıyordu. Bedri ile
bakkala gidip, gelirken selamlaşıyorlardı.
Sonra gizli gizli buluşmalarıyla
birbirlerini istemiş çok fazla zorluklara rağmen evlenmişlerdi.
Bedri eşinin yaşadığı hayattı ona
vermek için çok çalışıyordu. Ayşe zaman zaman eski hayatını özlüyor ve hiç de mutlu değildi.
Bedri, Ayşe'ye geçmiş yaşantısını
sunabilmek için çok yanlış işlere bulaşmıştı. Kolay yolla kısa vadede çok para
kazanmak istemişti. Ve sonunda hapishaneye girmişti. Ayşe tam da o vakit ikinci
çocuğuna hamileydi. İlk çocuğunu doğurduktan tam beş sene sonra hapisten
çıkmıştı eşi.
İkinci çocuğa hamileydi, tekrar eşi hapisteydi. Abisi kardeşinin çektiklerine şahit olduğu ikinci gebeliği olmuştu.
Zamanında ailesinin onay vermediği bir evlilikti. Ailesinde haklı çıkartmak istemediği için yaşadığı bütün olumsuzluklardan haberdar etmiyordu.
Bu gece öyle haber verilmeyecek bir
gece değildi. Kendi kendine, söylene
söylene Orhan hastanenin kapısına gelmişti.
Acilin kapısına yaklaştı. Ayşe’yi sedye ye koyup içeri aldılar. Normal doğum olacağını doktoru söylemişti. Doğum sırasında "Kızınız kordona dolanmış onu kurtarmayabiliriz, acil ameliyata almamız lazım." dediler. Ayşe ne hissedeceğini, ne karar vereceğini bilmiyordu.
Duyguları aktif, bilinci daralmıştı. Kızını düşünüyordu.
Doğum gerçekleşmişti, abisi doğum
hanenin kapısında bir sağ bir sola gidip, geliyordu. Ne yapacağını bilmeden
öylece bekliyordu.
Riskli bir doğum süreci oldu ama sırtından kocaman bir yük gitmişti Ayşe’den.
Ayşe'nin gözleri dolu doluydu. Bu doğum sayesinde abisi ile barışmışlardı. Yıllardır, içinde tuttuğu acılarının ve pişmanlıklarının büyümesi vardı tabii… Böyle anlamlı bir günde eşinin de yanında olmasını istiyordu. Bütün biriktirdiği göz yaşlarını ağlayarak, hıçkırığa boğularak akıttı.
"Ağla kardeşim… Rahatlarsın. Bu arada kızımızın ismi nedir?" diye sordu.
Ayşe bir an durdu: "Sen koy abi…" deyiverdi. Abi Orhan’ın yüzünde tatlı bir tebessüm, her ne kadar açığa çıkarmaya çalışsa da çok hoşuna gitmişti.
"Esra olsun! Esra… İsmiyle büyüsün Esra." dedi. Devam etti Orhan: Ayşe düşündüm ki, gece sancıların tuttu. 'İsra' geldi aklıma..."
"İsra mı? İsra da neydi abi?" diye sordu Ayşe.
"İsra, aslında bir sürenin ismidir. Adını ilk ayetlerde geçen Peygamberimizin miraç yolculuğunun anlatıldığı 'gece yolculuğu' demektir." dedi.
Ayşe düşündü. "Evet, gece yolculuğu!" hakikatten içine çok sinmişti. Tam da gece saatlerinde doğum kendisini sancılarıyla göstermiş ve gece tamamlanmıştı. Hakikaten kızının doğumu tam da bir yolculuk ile sonlandı.
Hayat bir yolculuktur. Hepimizin gitmek istediği mutlaka bir yolu vardır. Nereye gideceğini bilmeden yola çıkarız, değil mi? İstediğimiz yollar olmaz hayat bizi başka yollara yönlendirir. Bu da bizi kaygılandırır ve korkutur. Bütüne çıkınca sonra iyi ki bu yoldan ilerlemişim deriz.
Kıtlıkta ve zorluklar içinde Esra’nın da yolculuğu
başlamıştı.
Her zorluktan sonra iki kolaylık vardır.
İnşirah💗
YanıtlaSilİnsan kendi seçimlerinin sonuçlarını yaşıyor bu hayatta. Yazarın kalemine sağlık.
YanıtlaSilTeşekkürler
YanıtlaSil