ACABA BEN HANGİSİYİM ?
“İnanmıyoruuuum!! Hala aynı görünüyorsunuz ya. İnsan hiç mi yaşlanmaz?” derken Seyhan en yakın arkadaşlarına sarıldı. Yıllar sonra, bahaneleri bir kahve içmek de olsa özlem gidermek için buluşmuşlardı. En içten sarılmalar her zaman Nuran'a aitti. Bir zamanlar birbirinden ayrılmayan bu dörtlü artık farklı şehirlerde bambaşka hayatlar yaşıyorlardı. Ama az bir farkla aslında herkes yine eskisi gibiydi. Sanki arkadaşlıklarının arasına ne zaman, ne de şehirler girmemişçesine konudan konuya atlamaya başladılar.. Konuşacak çok şey vardı. Sonra Leyla'nın ebelik öykülerini dinlerken konu bir anda insanların doğumlarına ve farklılıklara geldi. Bir zamanlar kendileri çocukken, şimdi kendi çocuklarını yetiştirme sorumluluğuna erişen bu genç kadınlar kendi doğum hikayelerini bambaşka şekilde anlatmaya başlamıştı.
Aralarında çocuğu olmayan ama onlarca çocuğun dünyaya gelmesine yardımcı olan Leyla'nın zihninde bir anda bir soru işareti belirdi. “Acaba...” dedi kendi kendine, “İnsanların doğum sırasında verdiği tepkiler doğuştan, yaratılıştan getirdiği özelliklerine göre olabilir miydi?” Arkadaşlarını dinledikçe bazı şeyleri fark etti.
Seyhan doğum
öyküsünden bahsederken hep görüntüyü anlatıyordu. Acaba neden bebeğini ilk
gördüğü an onun için çok önemli idi? Sadece rengi normal mi diyen görüntüsü
kalmıştı aklında. Ve de ilk cümlesi bana bebeğimi gösterin idi. “Görmen lazım,
o kadar minikti ki!” derken o anı gözünün önünde tekrar yaşadığına yemin
edebilirdi.
Anlatma sırası Emine'ye gelmişti. Onun için başlangıç, doğumda kendisinin
attığı çığlıklar idi. “Şimdi gülerek anlatıyorum ama bakmayın, benden
sonra yıllarca hastaneyi yıkan çığlıklarım anlatılmış.” cümlesi çok
ilginç. Bebeği ile ilgili sorduğu ilk soru, doğar doğmaz “Bebeğim ağlıyor
mu?” idi.
Nuran,
çocukluğumuzdan beri aramızdaki en sakin olanımızdı. Onun için olaylar bambaşka idi.
Nuran zaten konuşmayı, hareket etmeyi çok sevmezdi. Sorulmadıkça konuşmaz,
kelimeleri ve hareketleri hiç israf etmezdi. Bu özellikleri doğumu için
de aynı idi. Doğuma geldiğini etrafında anlayan yoktu. Doğum ağrıları
başladığında sadece ara ara yüzünü buruşturuyordu. Sancılı bir doğumdan sonra
ilk cümlesi “Bana bebeğimi verir misiniz? Onu koklayıp göğsüme yatırmak
istiyorum.” olmuştu.
Leyla bir yandan arkadaşlarını dinlerken, bir yandan da zihninde
beliren sorulara cevap arıyordu.
Olaylar değişmiyor, hepsi de birer doğum öyküsü. Ama her bir
kişinin verdiği tepki bambaşka. Acaba bu insanların ortak olaylara
verdiği tepkiler yaratılıştan getirdikleri özellikleri ile ilgili olabilir
miydi?
Bu düşünce Leyla'nın hoşuna gitti. “Bilmece gibi...” dedi yüzünde
bir tebessümle. Arkadaşlarının anlamsız yüz ifadelerinden sesli
düşündüğünü fark etti. Ve ekledi:
Diyorum ki, ne kadar da birbirimizden farklıyız. Ama tam da bu
farklılıklar yaşantımızı keyifli ve bilmeceli hale getiriyor. Öyle
değil mi?
Peki o zaman siz KİMSİNİZ ve KİM KİMDİR aslında?
&
İnsanlar birbirinden farklı doğarken de farklı bebekken de yaşarken de farklı doğururken de farklı. Doğuştan getirdiğimiz bu farklılıkları fark ettiğim bu eğitim için çok teşekkür ediyorum.
YanıtlaSilKim kimdir sayesinde farklılıkları fark etmek bu farklılıkları yönetmek ve bu farklılıklara sabretmek böylece hayatı bir gömlek yukarıdan yaşamak mümkün. Çünkü insan iç yüzünü bilmediği bir şeye nasıl sabredebilir ki?
Kesinlikleeee... duyu organlarimizi esit kullandigimizi zannediyoruz hepimizin algisi ve aktarimi ne kadar farkli degil mi?
YanıtlaSilKim kimdir eğitimi ile anlaşamadığı gıcık olduğu o kişinin neden öyle davrandığını anlıyor insan. Kaleminize sağlık
YanıtlaSil