Verdiğine Bir, Vermediğine Bin Şükür Olsun

VERDİĞİNE BİR, VERMEDİĞİNE BİN ŞÜKÜR OLSUN

Güneş en tatlı sıcaklığı ve parlaklığıyla masmavi gökyüzünde doğarken, kuşlar en iyi orkestraları bile kendilerine hayran bırakacak bir müzik şöleni sunuyordu. Köpekler, kediler, kirpiler, karıncalar, kuşlar... Güneşle beraber herkes uyanmış ve hareket çoktan başlamıştı yer yüzünde.

Arkası yemyeşil ağaçlarla kaplı hastanenin penceresini açıp temiz havayı ciğerlerine doldurdu Ayşe. Yüzünde bir tebessüm, zihninde şükür, kalbinde huzur vardı. Kendini daha enerjik ve canlı hissetmesinin altında yatan sebebi baharın cümbür cemaat gelmesine de bağladı. Ancak kendisiyle beraber aynı odayı paylaşan Gül hiç de Ayşe gibi keyifli görünmüyordu. Güneşi terleten, gökyüzünü gözlerini rahatsız eden, hayvanların ise; “Neden var ki olmasa da olurdu.” diyen Gül, kendini bu odun yığınlarının arasında hapsolmuş gibi hissediyor Ayşe’nin de bu tatmin olmuşluğuna anlam veremiyordu. Sonunda patladı ve;

"Susayım susayım dedim ama dayanamıyorum Ayşe. Günlerdir bu hastanede tıkılıp kaldık, ne senin ne de benim gelip yardım edenimiz yok. Niye? Çünkü annem bir tek beni doğurdu diğerleri çocuğu değil. Ben bakmak zorundayım. Sen bakmak zorundasın. Bu kadar zaman okusaydım doktor, çalışsaydım profesör olurdum. Ama ne yaptım? Yıllarca annene bak Gül. Yemeğini ver Gül. Gidemezsin Gül. Amann... Soldum, sol-dumm. Üstüne senin şu her gün güneşle selamlaşman, sanki çok iyi bir yerdeyiz gibi gülmen falan çok sinir bozucu. Bence kendini kandırmanın bir yöntemini bulmuşsun da, bu daha yorucu değil mi ya?

Yine gülümsedi Ayşe, yakın zaman içerisinde ziyaret ettiği o şehirden annesi için çabucak dönmesi gerektiği geldi aklına, annesinin kendisine ihtiyacı olmasaydı belki daha uzun kalacaktı ama annesini bu zor zamanlarda yalnız bırakamazdı. Yine hatırladı ve yine hem gözleri doldu, hem aynı zamanda gülümsedi. Gelmeseydi alelacele; o depreme o da yakalanacak ve belki de şükür hakkı alınacaktı elinden...

İnsan bazen olumsuz bir şey yaşar ama ardındaki sırrı çözemediğinde bunun gereksiz olduğunu zanneder. Şikayeti, memnuniyetsizliği artar. Çözemedikçe gerginleşir, gerginleştikçe çözümü göremez hale gelir. Finalde mutsuz ve başkasının da mutluluğuna anlam veremeyen biri olur.

Olayları bilinçle karşılayan, her yaşanılan olayın bir de başka bir tarafı olduğuna inanan insanın ise sükuneti, sabrı, samimiyeti, tebessümü eksik olmaz.

İnsanoğlu bir şeyin mantığını, olayın ardındaki sırrı fark ettiğinde gerginliği onu terk ederken, kalbini huzur kaplar.

Diyebilecek bir sözü yoktu Ayşe’nin. Ne diyebilirdi ki zaten? Olması gerekenler tam da olması gerektiği gibiydi. Bunu anlamasına biraz daha zamanı olan Gül’ün gözlerine baktı. Sadece altı kelime döküldü dilinden;

"Verdiğine bir, vermediğine bin şükür olsun."

   &

Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabiliri öğrenir.


Bu yazıyı beğendiyseniz benzer yazılarımızı  buradan okuyabilirsiniz.

Yorumlar

  1. Çok şükür 💐

    YanıtlaSil
  2. İki insan arasındaki farkı ne kadar da güzel anlatmış. Yazarın kalemine sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder