Yalnızlar Rıhtımı

 

YALNIZLAR RIHTIMI

Bayram öncesi üç arkadaş yaşlılar evini ziyarete niyet etmişlerdi. Her biri evinde yaş kek yapmış, yaşlı teyze ve dedelere uygun minik hediyeler hazırlamışlardı. Ne de olsa önümüz bayramdı… Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpülmeliydi.

Araçla epeyce yol gittikten sonra şehrin en dışına inşa edilen yeni yapıya yaklaştıkça insanın içini bir hüzün kaplıyordu. Sanki buranın ismi, huzur evi değil de yalnızlar rıhtımı olmalıydı. Çünkü yaşlıların hepsinin gözlerinde bir hüzün ve bir yalnızlık emaresi okunuyordu.

Üç kafadar içeri girdiklerinde erkeklerin salonda oturup sohbet ettiklerine, televizyon izlediklerine şahit oldular. Birbirleriyle şakalaşıyor, siyasetten bahsediyorlardı ama sanki içlerindeki özlemi bastırmak için oyalanıyor gibiydiler. Dedeler ile biraz sohbet ettikten sonra keklerden ikram ettiler. Daha sonra ise üst katlara teyzelerin olduğu bölüme geçtiler.

İnsanoğlu özünü hiç değiştirmiyordu; yaşı ne olursa olsun, insan insandı işte. Gelen hediyelerden daha fazla almak için bazı yaşlılar açgözlülük yapıyordu. Aralarında pek bir hanımefendi teyze vardı ki; o hırs göstermiyor, verilenle yetiniyor ve payına razı oluyordu. Leyla’nın dikkatini çekmiş olacak ki; Asiye teyzenin yanına giderek sohbet etmeye başladı. Tek, bir kızı olduğunu, onun da İstanbul’da çok yoğun çalıştığını yılda en fazla bir iki defa yavrusunu görebildiğini öğrendi. Bunu anlatırken yaşlı Asiye’nin gözleri dolu doluydu…

Kısa bir süre sonra Asiye hanıma doğru başka bir yaşlının “Annee! Annee!” diye bağırarak koştuğunu ve ona tıpkı annesi gibi sarıldığını gördüler. Neredeyse aynı yaşta gibiydiler, Asiye hanım bu kadının nasıl annesi olabilirdi?

Tabii ki de öz annesi değildi, arkadaştılar. Zülal hanım Alzhimer olmuş ve oda komşusunu annesi zannediyordu. Asiye hanım arkadaşını göstererek, “Ne yapayım kızlar, kimsesi yok, bir ben varım. Elimden geldiğince ona göz kulak olmaya çalışıyorum. O da beni annesi zannediyor dedi gülümseyerek.” Evlatlığı olan arkadaşını yanına oturtup başını okşuyor ve yanında olduğunu hissettirmeye çalışıyordu. Üç arkadaşa dönerek sevinçle;

“İyi ki geldiniz, ne iyi ettiniz kızlar, Allah razı olsun. Biraz odamızda misafir olmak istemez misiniz?” diyerek davet etti. Daveti kabul eden misafirler koridordan itibaren kesif bir idrar kokusunun olduğu odalara doğru ilerlediler. Asiye teyzenin odası çiçek gibiydi. Girer girmez kolonya ve şeker ikramına nail oldular.

Asiye hanım arkadaşı Zülal’in hazin hikayesini anlattı. Gözleri doldu, "Biz burada işte hepimiz bu haldeyiz yavrularım. Hepimiz yalnızlığa mahkum, çaresiz, hayatımızın son dönemlerini geçirmeyi bekliyoruz.” dedi. Asiye hanım’ın misafirleri;

“Allah, gecinden versin teyzecim, öyle demeyin. Hayat devam ediyor…” diyebildiler. Asiye teyze başını sallayarak;

“Evet, hayat devam ediyor tabii, şükür ki Allah’a olan inancımız var.”

“Kızlar ister misiniz size bir hikaye anlatayım?”

Üç arkadaş sevinerek dinlemeye koyuldular…

“Bir gün bir kadın varmış işte bizim gibi. Evladı bunu götürmüş huzur evine… Ama önden demiş ki; “Anneciğim seni her hafta ziyaret edeceğim söz!” Başlarda gerçekten de her hafta annesini ziyaret ediyormuş. Sonra işleri güçleri yoğunlaşmış, haftaların arası açılmaya başlamış. Artık iki üç haftada bir gitmeye başlamış annesini görmeye… Sonra iki – üç ayda bir… Aradan yıllar geçmiş, kadıncağız artık son dönemlerini yaşıyormuş, oğlunu çağırmışlar, "Annenizin son dönemleri gelip görün." demişler. Oğlan annesiyle vedalaşmaya gittiğinde usulen “Anneciğim istediğin bir şey var mı, getireyim." diye sormuş. Annesi başını sallayarak saymaya başlamış; “Yavrum şurada bir klima olsaydı ne iyi olurdu! Karşısındaki duvarı eliyle işaret edip; “Bak buraya da bir buzdolabı al, senden ricam” demiş. Biricik oğlu şaşkın bir şekilde:

“Anneciğim keşke daha önce söyleseydin, şimdi bu saatte ne yapacaksın klimayı, buzdolabını?” diye sorunca yaşlı anne son nefesinde “Kendim için değil, sen rahat et diye oğul, çünkü senin de buraya geleceğini tahmin ediyorum.” deyivermiş…

"Yani yavrularım kimsenin bir garantisi yok, bugün bizeyse yarın size olabilir… Allah hayrınızı kabul etsin yavrularım." diyerek kızlara sarılıverdi…

Bunu duyan üç arkadaş çok etkilenmişti. Keklerini, böreklerini ve hediyelerini ikram ettikten sonra yalnızlar rıhtımından ayrılabilmek çok acı gelmişti…

&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabiliri öğrenir.

Bu yazıyı beğendiyseniz benzer yazılarımızı  buradan okuyabilirsiniz.

Yorumlar

  1. Kaleminize sağlık düşündüren bir yazı olmuş. İnsanoğlu yaşlanacağına kabullenmek istemiyor ölüm zor geliyor. Herkesin öleceğine inanıyor da kendisinin yaşlanıp öleceğine inanmak kabullenmek zor geliyor. Mezardaki yatanları orada yaratıldılar zannediyor. Sonundaki hikayeye bayıldım. 🌺

    YanıtlaSil
  2. çok anlamlı bir yazı olmuş kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  3. Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder