Kadın Günü

 

KADIN GÜNÜ

Herkes süslenip püslenmiş, Hande’nin salonundaki yerini almıştı. Her şey çok ihtişam gözüküyordu; varaklı oturma grupları, oymalı sehpalar, üfleme camlı salon figürleri, dev boy tablolar, çiçekler ve daha niceleri... Bir evin salonundan ziyade saraydan kopmuş bir parça gibiydi. Herkes halinden memnun, hanımlar keyifle kahvelerini yudumluyordu. Tabii ki kahveler sunum tepsilerinde gelmiş, önce fotoğraflanıp durum yapılmış, sonra içilmişti. Pazar sabahları ‘kocişle’ kahve keyfi yapan hanımlar şimdi de ‘kankitoşlarla’ kahve keyfini taçlandırıyordu.

Tamam, her şey güzeldi, hoştu ama Betül’ün sanki biraz canı sıkkın gibiydi, gözlerinde bir hüzün ve yorgunluk hissediliyordu. Durumu fark eden Kübra; “Hayırdır, Betülcüğüm iyi misin?” diye sordu. Betül, babasının bir kalp krizi geçirdiğini ve durumunun biraz kritik olduğundan bahsederken o sırada içeriye grubun en şakacı tipi olan Semra girdi ve anlamadan dinlemeden hop atladı!

-Kızlaar! Selaam! Ben geldiim! Ay ne trafik vardı ama! Öldüm vallahi. Ömer’i de okula bıraktım. Dolan babam dolan…

Semra her zamanki gibi şakalarını yapmak, yaşadıklarını abartılı bir şekilde anlatmak istiyordu ama ortam pek de ona müsait değildi. Bunu salona bomba gibi düşmeden önce anlayamadı çünkü genel bir iletişim problemi vardı. Henüz bulunduğu yerdeki kişileri, olayları, vakaları kalibre etmeden, anlamadan her konuya zıplayan biriydi. Sonra yaptığı patavatsızlığı anladı ve; “Ay kızlar hayırdır, ne oldu? Yüzünüzden düşen bin parça ayol! Ne oldu söylesenize!” dedi. Diğerleri de; “Betül’ün babası kalp krizi geçirmiş, yoğun bakımdaymış da ona üzüldük.” diye cevapladılar. “Ayy yaa! Çok üzüldümmm…” deyip bu sefer de abartılı bir şekilde kendi babasının da böyle bir sıkıntısının olduğundan bahsetmeye başladı…

Çok enteresan bir şekilde herkes kendi arasında konuşuyor, kimse kimseyi dinlemiyor ve bundan keyif alıyorlardı. Özge dedi ki: “Ay kızlar iyi ki geldiniz! Bu kadın günlerimiz terapi gibi ayol!” Misafirler de ev sahibini onaylayıcı şeyler söylüyordu.

Peki terapi olan şey neydi? Dertleşmek, birilerini çekiştirmek miydi? Ben kaynanamı, sen görümceni anlattığında dertleşmiş mi oluyoruz? Peki bu sağlıklı bir iletişim miydi? Aslında kimsenin kimseyi dinlemeyip anlamadığı bir ortamda derdimizi anlatmak iletişim demek miydi?

Durumu fark eden Süheyla bu düşünceler içinde sadece arkadaşlarını dinliyor ve onları gözlemliyordu. Pasifti, sessizdi, dinliyor ve ortamdaki kişileri iyice anlamaya çalışıyordu. Kimsenin yapmak istemediği bir şeyi yaptığı için, herkes aktarım derdindeyken o algılamaya çalıştığı için şuan yaptığı şey çok kıymetliydi.

Konu konuyu açtı, mesele çocukların okuluna geldi dayandı. Halime çocuğunun öğretmeninden dert yanıyordu. “Bizim okul güya özel okul olacak, o kadar para ödüyoruz çocuklarla ilgilenmiyorlar.” tarzında söylemlerde bulunuyor, yaşadığı sıkıntıları anlatıyordu. Şeyma da onu desteklercesine kendi yaşadıklarını anlatıyordu. “Çocuğum çok zeki ama çalışmıyor, ah bir çalışsa ülke birincisi olur.” demeye getiriyordu lafı.

Süheyla orada araya girdi ve sordu:

-Kızlar, peki biz çocuklarımızı yetiştirmek için ne yapıyoruz? Onları hayata hazırlamaya, güçlendirmeye çalışıyor muyuz?

-Ee, bir sürü kursa yolluyoruz geleceğe hazırlamak için onları.

-Evet, gönderiyoruz, çok güzel ama biz onlarla birlikteyken onlarla neler yapıyoruz, onları geleceğe hazırlıyor muyuz?

Bu soruyla diğerleri sustu, bir şey diyemediler.

Pasif olan her zamanki gibi süreci yönetiyordu. Bir yerde ne zaman bir dinleyici varsa orada algılama ve konsantrasyon vardı. Algılamamızın kalitesi de iletişim kalitemizi belirliyordu.

O gün kadın gününde o kadar olaylar, vakalar, kişiler anlatılmıştı ama hiçbiri gerçek bir dinleyicinin sorduğu soru kadar anlamlı değildi:

“Bizim yetiştiremediğimiz çocuğu okuldaki öğretmen yetiştirebilir miydi?”

&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabiliri öğrenir.


Bu yazıyı beğendiyseniz benzer yazılarımızı  buradan okuyabilirsiniz.

Yorumlar

  1. hayır asla okul cami hiç fark etmez

    YanıtlaSil
  2. Günümüzde herkes aktarma derdinde. Aktarma yaptığımızda iletişim yapmış zannediyoruz. Oysaki iletişim bizim zannettiklerimizden çok öte bir şey. Süheyla gibi olanlar o kadar az ve o kadar kıymetli ki. Düşündüren bir yazı olmuş teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Ortamın kalitesi hayatın kalitesini getirir, kaliteli ortamlarda bulunmak dileğiyle...

    YanıtlaSil
  4. Ah yapilan o gunler yokmu.. dedikodu yuvasi keske faydali sohbetler yapabilsek..

    YanıtlaSil
  5. Ah o sohbetler yokmu dedikodu yuvasi o gunler.. misafirlikler. Keske daha faideli sohbetler yapabilsek!!

    YanıtlaSil
  6. ne kadar da doğru bir soru 'biz çocuklarımız için ne yapıyoruz?' herkesin bu konuda kendine dönüp bir bakması gereken bir konu. yazarın emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
  7. İletişim kalitesi ne kadar kıymetli gerçekten

    YanıtlaSil

Yorum Gönder