EŞİTLİK ADALET Mİ DEMEKTİ?
Pınar bir
hışımla kapıyı vurup çıktı evden, camdan baktığımda yürürken hala söyleniyordu. "Yine yaptı
yapacağını." dedim içimden. Her tartışmada haksızlığa uğrayan kendisi gibiymiş
gibi davranırdı. Aramızda 3 yaş vardı. Küçük olmasının avantajını anne ve
babamıza karşı çok kullanırdı. Gezmesini seven, hareketli ama bir o kadar da
tembeldi. Derslerine çok önem vermezdi. Okula oyun oynamak, zaman geçirmek için
giderdi. Ben de aksine okula gitmeyi seven, faydasını görmeyi seçen biriyim. Düzenli
ders çalışan ve kitap okumayı hayatımın her alanına sokmuş olduğum içinde kendi
kendime oyalanmayı kolaylıkla yapabiliyordum. Ama Pınar yalnızlığı hiç
sevmezdi. Hep kalabalık ortamlarda olur arkadaşsız gün geçirmezdi. Bazen beni
de kendi ortamına sokardı. Ben de kalabalıktan bunalır hemen oradan kaçmak
isterdim. Yıl sonu yaklaşmıştı. Karne alma ve tatile çıkma heyecanı tüm
öğrencileri sarmıştı. Ben karnemden çok emin olduğum için sakin ve keyifliydim.
Fakat Pınar huzursuz ve bir o kadar da agresifti. Her fırsatta karne ve
notlardan konuşulduğunda tepkisel davranırdı. Tartışma çıkarır ama hiçbir zaman
çözüm de bulamazdı.
Nihayet karne
günü gelmişti. Bu sene takdir belgesinin yanında onur belgesi sahibi de
almıştım. Çok sevinçliydim. Bir an önce eve gidip anne ve babama karnemi
göstermek istiyordum. Onların bizden tek isteği derslerimizde başarılı
olmamızdı. Onların mutluluğu beni daha da keyiflendiriyordu. Pınar okuldan
çıkarken yine bir sürü arkadaşı etrafını sarmıştı. Yüzü pek iyi değildi. Elinde
karnesi de yoktu. Yanına gidip; “Nasılsın, her şey yolunda mı?” diye sordum. Bir
hışımla “Evet, ne var, neden soruyorsun?” diye tersledi beni. Sanırım yine karnesi
iyi gelmemişti. Evde ister istemez anne ve babamız tepki gösterecekti. Çünkü
dersleri iyi olmadığı için hem kursa gönderip, hem de özel ders aldırıyorlardı.
Ama Pınar için tüm bunlar hiçbir şey ifade etmiyordu. Onlar ne kadar ders çalışsın diye
çabalarsa çabalasınlar Pınar aksine kurstan kaçıyor, özel dersleri kaynatmak
için elinden geleni yapıyordu. “Hadi eve gidelim.” dedim. “Sen git, ben sonra
gelirim.” deyip arkadaşları ile ilerledi bahçenin kapısına doğru. Israr etmenin
anlamı yoktu o kararını vermişti bir kere. Ben de yalnız başıma evin yolunu
tuttum.
Bahçenin kapısından girer
girmez annemin o nefis kek kokusunu aldım. En sevdiğimiz tarçınlı kekin
kokusuydu bu. Nerede olursa bilirdim tarçınlı keki ama annemin ki hep bir
başkaydı. Lezzetine doyamadığım yedikçe yemeyi isteten tarçınlı kek karne
hediyesi olarak yapılmıştı.
Heyecanla içeri
girdim “Anneeee, ben geldimmm.” diyerek elimde karnemle mutfağa koştum. Annem akşam
yemeği için hazırlık yapıyordu. Arkası dönüktü. Koştum beline sarıldım
arkasından. Benim en rahat ettiğim yerdi burası. Anneye sarılmak her ne şekilde
olursa olsun bana büyük huzur veriyordu. Pınar ise hiç yaklaşmazdı. Pek kendini
sevdirmezdi. Annem ona sarılmak istese “Aman anne ya, bebek miyim ben, bir rahat
bırak beni.” der, uzaklaşırdı oradan. Nihayet karnemi ve belgelerimi annem
gösterdim. Çok mutlu oldu, beni tebrik etti, hatta gözlerinin dolduğunu gördüm
bir an. Ama ağlamadı başımı okşadı, öptü beni. “Hadi üstünün değiştir, duşunu
al, kek seni bekliyor.” dedi. Hiç vakit kaybetmeden dediklerini yapıp mutfağa
geldim kek yemek için. “Pınar nerede, neden gelmedi yine?” dedi annem. “Okuldan
arkadaşları ile çıktı, ben sonra geleceğim dedi bana.” dedim. Annemin sesinden
endişeli olduğunu anlamıştım çünkü bu kadar kurs ve özel dersten sonra
notlarının iyi olacağını zannediyordu Pınar’ın. Eve gelmemesi ise her dönem
yaptığı kırık notlarla dolu karnesi yüzündendi.
Akşam olmuştu babam
da eve gelmişti ama Pınar hala yoktu ortalıkta. Telefonunu da açmıyordu. Babam
gerilmiş ve anneme söylenmeye başlamıştı. Evde huzursuzluk olmuştu. Benim
karnemin heyecanı kalmamıştı. Tam babam söylenirken kapının açılış sesi geldi.
Sonradan da "Küüttt!" diye kapının kapanış sesini duyduk. Pınar gelmişti nihayet.
Suratı asık, gergin, her an patlamaya hazır bomba girdi içeri. Babam müdahale
etti hemen. “Ooo Pınar Hanım nihayet tefriş ettiniz evimize.” dedi. Pınar’dan
ses yoktu. “Neredesin sen, bütün arkadaşların evlerine çoktan gitti, sen
neredesin bu saatte kadar?” diye sorunca Pınar da patladı: “Ben bebek değilim, koca kız oldum, hesap mı vereceğim her gün size,
geldim işte daha ne istiyorsunuz?” gibi kelimeler ağzından birer birer döküldü.
Babam ve annem daha gerginleştiler ve karşılıklı tartışma büyüdü. Üzerine babam
bir de karnesini görmek isteyince Pınar çantasını bir yana karnesini bir yana
attı. “Alın işte karne size.” dedi. “Bu notlar sizin. Beni zorla kursa derse
yolladınız. Özel hayatım kalmadı. Olacağı bu kadar.” dedi. Daha da hırçınlaşıp
ortalığı birbirine kattı ve odasına gidip kapısını vurarak kapattı.
Akşam yemeği vakti gelmişti. Hepimiz masadaydık ama Pınar gelmedi. Babam masada izin günlerinden bahsetmeye başladı. Tatil ihtiyacının olduğunu bu gerginlikleri üzerinden atmak istediğini söyledi. “Güneyde bir yere gidip on gün tatil yapalım.” dedi. “Hem de kızlara karne hediyesi olur.” dedi. Kızlara karne hediyesi ne demekti. Hangi karneyeydi bu hediye. Hediye olması için güzel bir karne olması gerekli değil miydi. Pınar için de mi geçerliydi. Bütün sene emek emek çalışıp, gecemi gündüzüme katmış olan bendim. Hem kendi geleceğim hem de ailemin emeklerinin karşılığını verebilmek için gerçekten çok çalışmıştım. Şimdi bir gün bile ders çalışmayan karnesi zayıflarla dolu olan ve buna rağmen ailede hep huzursuzluk çıkaran Pınar da benimle aynı karne hediyesini alacaktı. Madem aynı şartlarda olacaktık, madem eşit haklara sahip olacaktık ben neden bu kadar çaba gösterdim anlayamıyordum. Adalet bunun neresindeydi?
Adalet hak edene hak ettiğini hak ettiği kadar vermek değil
miydi. Şimdi bu eşit durum adalet miydi. Eğer hiç çalışmayan hiç emek vermeyen
biri, çalışan ve emek verenle eşit haklara sahip olacaksa o zaman çalışmanın ne
anlamı vardı…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabiliri öğrenir.
Bedel ödeyenle ödemeyeni, çalışanla çalışmayanı, emek verenle emek vermeyeni aynı kefeye koyduğumuzda hayatın dengesini de bozmuş oluyoruz esasında...
YanıtlaSilEşitlik ve adalet kavramlarını çok net ifade neden güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık.🌸
YanıtlaSilHak edene hak ettiğini vermekti değil mi Adalet. 🌺
İnsanlar halbuki eşitliğin Adalet olduğunu zanneder. Eşit olmayanı eşitlediğimde ne oluyor? Adaletten ayrılmış oluyorum. İyi olan da bozuluyor.
ebeveynlerin çocuklar arasında ayrımcılık olur diyerek ikisine de eşit davranması aslında çocuklarına yaptıkları en büyük kötülük oluyor. Bu davranışların farkına varıp düzeltebilmek dileği ile..
YanıtlaSil