Yok Muydu Bir Bileni?

YOK MUYDU BİR BİLENİ?

 “Anne ya! Tüm arkadaşlarım şortla geziyor, ben neden gezemiyorum? Haksızlık ya haksızlık!”

Bilim adamları zamanda yolculuğu arayadursun, ben kızımın bu cümlesiyle yirmi yıl öncesine yolculuk yaptım bile. Çünkü bir zamanlar ben de anneme sormuştum benzerini… “Anne, Nerimanlar etek boyumla dalga geçiyor. "Okul sana yerleri süpürdüğün için maaş veriyor mu?" diyorlar. Artık uzun etekler giyinmek istemiyorum. Neden kısa giyinemiyorum, neden? Haksızlık!” 

İnsan anne babasına ne kadar süre kızgın kalabilir? Anne baba oluncaya kadar derler, halbuki benimki biraz daha uzun sürmüştü. Anne olduktan sonra bile, çok uzun süre savaş verdim; “Ben annem gibi olmayacağım!” diye. Gerçekten olmadım da. Onun kızdığı her şeye izin verdim. Öyle ki, bir seçim yaparken hep şöyle düşünürdüm; “Şimdi annem burada olsa, hangisini almazdı, nasıl davranmazdı? Heh, tamam ben onu alayım, öyle davranalım.” Bir süre de işe yaradı gerçekten. Çocuklar her isteklerinde bana koşardı, canları yandığında bana koşardı. Her kucağıma geldiklerinde içimden şu geçerdi “İşte böyle anne olunur; merhametli, sığınılacak liman gibi bir anne…”

Gerçekten çok acayip canlılarız. Bu kadar naif bir ümitvariliğimiz olmasa belki kimse çocuk yapamazdı. Çünkü hamileyken hiç aklımıza gelmiyor ki bu çocuk büyüyecek ve sana “Doğurmasaydın o zaman. Bana ne ya…” diyecek. Sen altını temizlerken sana gülücükler saçan o bebeğin, gün gelecek ve bulumia olacağını, her yemekten sonra tuvalete gidip kendini kusturacağını hiç düşünmez insan. Düşünse nasıl yapacak zaten? Gözünü kapatıp dalıyor, “Dünyanın düzeni bu evladım, sen de yuva kur elbet…” naraları eşliğinde. Kimse demiyor ki “Hazır ol, bugüne kadar görmediğin şeyler göreceksin. En sevdiklerin seni küçümseyecek, bazen seninle gözükmek istemeyecek, senden utanacak, garip garip dertleri olacak, hayatında bu zamana kadar çözüm bulmak için kullandığın enerjilerin hepsini topla, yüz kırk dörtle çarp, önümüzdeki iki sene boyunca bulman gerekecek olan çözüm sayısını hesap et” diye. Kimse hazırlamadı ki bizi, kaçınılmaz olarak önümüze geleceklere…

Ama yaşayacaklarım içinde en çok, neye hazır değilmişim biliyor musun? “Annemin de haklı olduğu yerler varmış,” demeye. Çünkü onun zıddı olacağım derken, anneliğimi kaybetmeye başlamışım. Ben zannetmiştim ki, annem gibi olmazsam, çocuklarımla harika bir ilişkim olacak. Annemle bizim aramızdaki gibi hep gergin olmayacak. Çocuklar benden uzaklaşmak için ellerinden geleni yapmayacaklar o zaman sanmışım. Ben verdikçe onlar da imkana doyar, fazlasını da aramazlar, istemezler sanmışım. Eteklerinin yerleri süpürmemesi onlar için de yetecek sanmışım… 

Yahu, sanki ne zaman gördüm insanların yiyerek yemeğe doyabileceğini? Ben önceden hep zannederdim ki, insan yer yer yer ve sonunda doyar, artık da canı istemez. Her yemek yediğimde, o anı bekleyerek yedim. Bir yerden sonra tık edecek ve duracak diye. Ama her yediğimde, bir sonraki öğüne daha aç hale geldim. Öncesine göre daha açlığa dayanıksız hale geldim. Bunları da hiç işaret gibi görmedim. Olsun dedim, o an gelene kadar devam. Ta ki bir gün televizyonda kanalları gezerken ağır yaşamları anlatan bir programa denk gelene kadar. İnsan vücudunun üç yüz kiloya ulaşabileceğini hiç düşünmemiştim. Üstelik, adam günde bir fast food dükkanı yediği halde, üç sefer beş sefer de değil, yıllardır her gün bir hamburger dükkanını tek başına bir günde yediği halde, hala doymamıştı. O 'an' ona hiç gelmemişti. Üstelik o hamburgere herkesten daha açtı. Yataktan kalkıp tuvalete gidemeyen kadın pizza yemeyi özledim diye ağlıyordu. O an anladım ki, insan yiyerek doyabilen bir canlı değil. Ben de yiyerek doyamayacağım. Ve evlatlarım da verdiklerimle tatmin olup hayatlarında doyuma ulaşamayacaklar. Her açtığım kapı, onları daha sonraki kapıları da açmamı istemeye yetecek. Ben zamanında daha sınırları olan bir evde büyüdüğüm için, o kapının biraz aralanması beni tatmin ederdi, oruçlunun iki lokmayla doyması gibi. Ama evlatlarımı, "Ağır yaşamlar, kızımın öyküsü"ne çevirmiştim. Sadece konu yemek değil, hayatlarındaki diğer imkanlar ile ilgiliydi. Ama açlık aynı açlık, doyumsuzluk aynı doyumsuzluktu. 

İşte bu yüzden, annem gibi olmamaya yemin ettiğim bu annelik yolculuğumda, anneme zamanında söylediklerimin çok daha fazlasını duymuştum defalarca. Ve anladım, çocuk yetiştirmekte sınırlara ihtiyaç olduğunu anladım. Keşke bunu anlamak için iki evlat feda etmem gerekmeseydi… Keşke birileri bana bunu daha hamile olduğumu öğrendiğim o ilk gün, hatta belki evlenmeden önce, ezbere konuşmadan, mantığını göstererek anlatsaydı. Ne yaparsam sonunda ne bulacağımı bilseydim, sahi yok muydu böyle bir eğitim? Herkes evladıyla, eşiyle, annesiyle, babasıyla, iş yerindekilerle bu kadar problem yaşarken, ona kosinüsü değil, Merkür retrosunu değil, Türkiye’deki volkanik dağları değil; ileride başına geleceklerle nasıl başa çıkması gerektiğini öğretecek bir yer yok muydu? Varsa neredeydi? İşler bu kadar bozulmuşken, geri toparlamanın bir yöntemi var mıydı? Varsa neydi? Yok muydu bir bileni? 

Yorumlar

  1. Çok akıcı olmuş maşallah
    Çok ta düşündürücü👌

    YanıtlaSil
  2. Z kuşağı dediğimiz bozuk gençlik hep bu nedenlerden dolayı türemedi mi zaten? Annenin rolü toplum üzerinde bu nedenle çok büyük hakkaten. Ama herşey bir farkediş ile geri düzelebilir değilmi? Keşke ilk söylenenler ilk söylenildiğinde anlaşılsaydı ... 😊

    YanıtlaSil
  3. Ne güzel anlatılmış ağzınıza kaleminize sağlık olsun.

    YanıtlaSil
  4. Çocuğuna kıyamama adı altında sadece kendi egoları olan karşısındakini düşünmeyen bir nesil yetişti işte...Bir anne bilmeden ne kadar kötülük yapıyor aslında hem evladına hem evladının da içinde bulunduğu dünyaya.

    YanıtlaSil
  5. Kıymetini bilmediğimiz Şifa bilgiler teşekkürler

    YanıtlaSil
  6. Çok ihtiyaç giderici yazılmış.
    Kaleminize sağlık🌸

    YanıtlaSil
  7. İşin gerçeğini bilmek çok büyük bir konfor.. Elinize sağlık 💐

    YanıtlaSil
  8. Çok önemli bir konu çok güzel ve akıcı işlenmiş emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  9. " oruçlunun iki lokma ile doyması gibi " :) ne kadar doğru. Nefs ateş gibidir, odun attıkça daha yok mu?, diye sorar. Bu söz geldi aklıma yazınızı okurken. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  10. Boşuna söylenmemiş "İnsanı açlık değil, tokluk öldürür" büyük lokma yiyip büyük söz konuşma...
    Açlık her yerde AÇLIK ?
    Keske başkalarından aldığımız deneyimi once yani basimizdaki anne babamızdan alsak... Boşuna adına Gizzit denmemiş, düşündüren 1 yazı, temas etmesi dileğiyle...

    YanıtlaSil
  11. Ne kadar hayatın içinden öz problemlere değinilmiş
    Kaleminize sağlık 🍃

    YanıtlaSil
  12. Çok güzel yazmışsınız hocam emiginze sağlık 🥰

    YanıtlaSil
  13. Annelerimiz gibi olmayalım derken, doyumsuz çocuklar yetiştirdik, saldık dünyaya… ALLAH onların da yardımcısı olsun gerçekten…

    YanıtlaSil
  14. O kadar doğru ki.. İşte Deneyimsel Öğreti o yüzden çok kıymetli. Nedenleriyle nasıllarıyla aktardığı için anlaşılabilir ve uygulanabilir. Şükür ki karşılaştık.. 🌸

    YanıtlaSil
  15. Bu kadar naif bir ümitvariliğimiz olmasa, "belki kimse çocuk yapmazdı." çocuk yetiştirmenin zor olduğunu bir tek benim düşünmüyor olmam sevindirici. Herkes zorlanıyormuş neyse ki.

    YanıtlaSil
  16. Gülbahar Yurdusever3 Aralık 2022 14:57

    insan hırs yaptığında gerçeği göremiyor maalesef. bazen pahalıya patlıyor, hele de mesele anne olmaksa. kaybedilen bir insan oluyor...

    YanıtlaSil
  17. Merve buyuran16 Mart 2023 22:17

    çevremizde çokça rastladığımız bir konuya değinmişsiniz. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder