ONUNCU KÖY’LÜ
"Sana doğru söylediğin için hiçbir şey yapmayacağım."
Okul
müdürünün bu cümlesiyle, yere eğdiği başını yerden kaldırdı Bilge. Kulaklarına
inanamamıştı. Oysa o kadar emindi ki annesi gibi müdürün de herkesi sıra
dayağından geçireceğine. Hatta kendisinin fazlasını bile hak ettiğine. Evde bir
yaramazlık olsa annesi dört kardeşi birden cezalandırırdı. Kimin ne yaptığını
sormazdı, dinlemezdi.
Tek
bir cümle bir insanın tüm hayatını şekillendirebilir mi?
O gün müdür, bu cümleyi henüz dokuz yaşında olan Bilge’nin avuçlarına koyuvermiş ve "Bununla bütün hayatını kaplayacaksın," demişti sanki…
İstanbul’un sayfiye bir ilçesinin bir mahallesinin ilkokulunda okuyordu Bilge. Çocuk bayramına az bir süre kalmıştı. Ayten öğretmen okulun bando takımından sorumlu öğretmeniydi. Takım, haftanın belirli günlerinde ders saatleri içerisinde bayrama hazırlık için prova yapıyordu.
Fotoğrafların
ve okul kıyafetlerinin siyah beyaz olduğu, sadece okul kıyafetinde değil
yaşamın her alanında siyah ve beyazın çok net ayrılabildiği dönemlerdi. Yokluğun
çok normal, çokluğun yok olduğu dönemler... Okul küçük, imkanlar azdı. Bando
takımının malzemelerinin muhafaza edilebileceği özel bir yer yoktu. Öğretmenler
odasının paravanla bölünmüş bir kısmına yer ayrılmıştı bu imkanları olmayan
okulda.
İmkan denen şey nedir peki? İmkan; iyi bir kaynağa sahip olmaktı. İnsanoğlu bir şeyi elde edemediğinde veya başaramadığında hemen imkanlarının olmadığından şikâyet eder. Oysa imkanı olan insan değil, marifetli olan insan bir adım öndedir. Çünkü marifet; kaynakları iyi kullanmak demektir. Bu sebeple yokluğun normal olması yanında o zamanlardaki insanlar daha marifetli idiler.
Takım,
çalışmasını bitirmiş, okulun tüm sınıfları derstedir. Okulda derin bir
sessizlik hakimken, malzemeleri yerleştirmek için çok sessiz olunması gerektiği
konusunda Ayten öğretmen öğrencilerini uyarmıştı. Yorgun bir şekilde ses
çıkarmamaya özen göstererek öğretmenler odasına doğru ilerliyorlardı. Borazan
takımının sadece iki kız öğrencisinden biri olan Sema, tüm sessizliği bozacak
şekilde borazana üflüyor. Sessizlikten müthiş bir yankılanma sesini duyan Bilge’nin
de hoşuna gidiyor ve o da üflüyor borazana;
"On para ver, on para ver, on para yoksa beş para ver…"
Bu
iki borazan sesi tüm okulu çınlatmıştı. Müdür sesi duydu bir süre bekledi.
Öğretmenler
odasında hem malzemeleri yerleştiriyorlar hem de heyecanla bekledikleri günün
nasıl olacağını konuşuyorlardı. Şunun şurasında bir hafta kalmıştı.
Yine
o sabah erkenden gelinecek, tertemiz bando kıyafetleri özenli taranmış saçları
ile takım olarak okulu temsil edeceklerdi.
Tam
malzemeler yerleşip sınıflarına gidecekleri esnada kapıda bütün heybeti ile
okul müdürünü gördüler.
Müdür:
"Borazancılar hariç herkes dışarı çıksın!"
Denilen
yaptılar ve borazan takımı ile baş başa kalan müdür;
"Hanginiz çaldı bakalım borazan?"
Çocuklardan ses yok. Bu sefer müdür:
"Eğer doğru söylemezseniz hepinize sıra dayağı var."
Bunu duyan Bilge kendi yüzünden başka arkadaşlarının zarar göreceğini anladığı için hemen cevap verdi:
"Ben çaldım öğretmenim."
"Peki diğeri hanginiz? Çünkü iki tane ses geldi benim kulağıma."
"………………."
"Söylemeyecek misiniz?"
"………………."
"Peki o zaman!"
İtirafta
bulunan Bilge’ye dönerek; Sen şu tarafa ayrıl bakalım," dedi müdür ve elindeki
trampet sopası ile avuçlarını açtırdığı tüm borazan takımına hafifçe birer kere
vurdu. Bunu gören Bilge "Arkadaşlarıma böyle bir ceza verdi ise kim bilir bana
ne yapacak şimdi müdürümüz,’’ diye endişe ile başı önünde bekleyeme başladı.
Müdür, Bilge’ye dönerek;
"Sana doğru söylediğin için hiçbir şey yapmayacağım!"
Bunu
duyan asıl tüm sessizliğin bozulmasına sebep olmuş olan Sema atılır;
"Öğretmenim ben de çalmıştım," dedi ama artık çok geçti. Sema hem kendisine
hem de arkadaşlarının zarar görmesine sebep olmuştu bir kere.
İnsanoğlu
yaşamı boyunca farklı öyküler arasında geçişler yapar ve bu öykülerde ona
sorulmuş olan sorulara doğru cevaplar bulması istenir ondan.
Ve o cevaba, vermiş olduğu o tepkiye göre de başka seçimlere başka
öykülere doğru yol alır. Doğru verdiği tepkiler
iyiye, yanlış verdiği tepkiler kötüye taşır.
Bilge’nin o yaşında yaşamış olduğu bu olay onun için sanki bir dönüm noktası idi. Ne zaman başı sıkışsa, sıkıntılı bir durumdan kendini kurtarmak için gerçeği gizlemek veya farklı şekilde aktarmaya çalışmak istese hemen aklına o cümle düşer:
"Sana doğru söylediğin için hiçbir şey yapmayacağım."
Bilge
yıllar geçtikçe idrak edebilmişti. Dokuz köyden kovulsa da onuncu köyde hala
gerçeği anlatacaktı. İnsan gerçeğe yakın oldukça, gerçeği sahiplendiği sürece
hayatı daha kolaylaşıyordu. Başında zarar edecek gibi görünür. Gerçeğin öyle
bir özelliği vardı ki başı korkutur insanı. Tıpkı Sema’nın verdiği tepkideki
gibi. İnsan çoğu zaman gerçeği söylediğinde veya gerçeğe göre hareket etmek
istediğinde canının yanacağını düşünür. Bu sebeple sahteye başvurmak ister.
Gerçeğin başı acılı, sahtenin ise başı süslü ve kolay görünür insana. Sahteye
başvurduğunda anlık olarak kurtuldum zanneder insan ama bir de bakar ki hem
kendisi hem de etrafındakiler zarara uğramış.
Oysa
insanın asıl meselesi, belirtilen gerçeğin kurallarına, yasalarına
uymamasıdır. Doğru cevabı bulamamanın sebebi gerçekten
uzaklaşıyor olmaktır. O gün ders saatleri içerisinde o gürültülü ses çıkmamış
olsa idi böyle bir kaos yaşanmayacaktı.
Peki en büyük konforun ve özgürlüğün yasalara uyum sağlamak olduğunu öğrenebilmek insanın yaşı ile mi ilgilidir yoksa deneyimleri ile mi ilgilidir?
&
Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla çocuğuyla nasıl daha iyi bir ilişki kurabilir, eşiyle nasıl mutlu olabilir, patronuyla iş arkadaşıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabiliri öğrenir.
En büyük konfor en büyük özgürlük insanın yaşı ile ilgilidir yoksa deneyimleri ile mi ilgilidir? Önemli ve özel bir soru. İnsan yaşlanır Her insan yaşlanır da her insan deneyim kazanır mı? Bize düşünmeye iten güzel bir yazı olmuş teşekkürler
YanıtlaSilGerçekle yüzleşmek acı ama güzel.
YanıtlaSilYaş aldıkça büyümüyor insan, zaman sadece elma ve armutları olgunlaştırır çünkü, peki insanı olgunlaştıran şey nedir?
YanıtlaSilAcı ama gerçek deriz hep başında canımızı ufaktanda olsa yakar geçer ama sonra çok rahat eder içimiz bir rahatlama kaplar zihnimizi .Bu sebepten dolayı temiz pür pak zihin insanın kararlarını seçimlerini yol haritasını belirler Emeğinize sağlık (Gülcan Göytaş )
YanıtlaSilEmeğinize sağlık çok güzel ve anlamlı bir yazı
YanıtlaSilİnsanın yaşadıklarından çıkarım yapabilmesi, gerçeğe uyumlu olması, ona verilen süreyi ziyan etmediğini ifade eder.
YanıtlaSilTeşekkürler🌻
Korktu ama koktuğuna uğramadı, doğru tepki hayat kurtarır 😉
YanıtlaSilSonucu ne olursa olsun doğruyu söylemek. Kaleminize sağlık
YanıtlaSil