Mühlet
Gecenin kör saati çalan telefonu açarken, Bismillah demişti
Ayşe, çok hayır haber beklemese de… Ne diyorsun diye çığlığı atınca, ev halkı
ayaklanmıştı. Yüzüne bakılırsa, eve kara haber düşmüştü. Olduğu yere yığılmıştı
Ayşe daha ne olduğunu söyleyemeden…
"Merhume Ayla’ya haklarınızı helal ediyor musunuz?"
"Helal olsun."
"Helal ediyor musunuz?" Helal olsun.
"Helal ediyor musunuz?
Helal olsun."
O günden sonra uzun süre Ayşe kendine gelememişti. Yıllardır küs olduğu kız kardeşinin, ani kalp krizi ile hayatını kaybettiğini öğrenmişti o gece. Yıllar önce, incir çekirdeğini doldurmayacak bir konu ile küslük girmişti iki kardeşin arasına. Büyükler bir iki deneseler de, bir araya gelmemişlerdi. Ve kız kardeşinin ölüm haberini alan Ayşe, hiç beklemediği kadar yıkılmıştı.
Ayla’m… yazıyordu günlüğünün başında.
İşte bu yıllar süren küslüğün, acı sonuydu.
Bu bir yüzleşmeydi.
Bu; vicdan azabının en acı haliydi.
Bu; yıllardır bir sayfası bile açılmamış romandı, tozlu
raflarda bekleyen
Hani yarın başlarım dediğimiz diyetler vardır ya, bir türlü
başlayamadığımız
İşte o erteleyişlerin en sertiydi.
Telefonda beş dakika arayla kurulmuş alarmlar gibiydi.
İşte bu; o uyanamayışların en ağırıydı.
İnsan ertelemeye başlamaya görsün.
Sanki vadesinden eminmiş gibi erteler de erteler.
Erteledikleriyse, büyür de büyür…
Oysa bu kez, ertelemenin dönüşünün olmayacağı bir andı.
İşte bu; mühletin bittiği anın ta kendisiydi.
Şimdi özür dile, ayaklarına kapan eğer bulabilirsen
sevdiğini
Hatta hadi avun o melek oldu, burada beni duyuyor diye
Özür dile şimdi haykıra haykıra…
Yıllarca uzatmadığın zeytin dalı, artık solmuştu.
İşte bu acıyla yazmıştı Ayşe bu satırları…
Beni affet Ayla’m…
Şimdi eski bir fotoğrafımız elimde
Çocukluk yıllarımızı anımsıyorum, gözlerim yaşlı
Ne oldu, neydi gözlerime perdeyi düşüren? Bilmiyorum.
Onca bayram, onca düğünü nasıl da vesile etmedim? Bilmiyorum.
Elimi uzatmama kimse mani olamazdı oysa…
Şimdi ben bu ellerimi neyleyim? Bilmiyorum.
Sesini unuttum, kokunu anımsayamıyorum bile
Şimdi bu kulaklarımla kimin sesini duyayım? Bilmiyorum.
Görmediğim yıllarda saçlarına beyazlar düşmüş müydü?
Bilmiyorum.
Neler yaşamıştın, ben senden bihaberken… Bilmiyorum.
En son dokunduğum gül kokulu yüzün oldu, buz gibi…
Ölüm; ani, soğuk, ürkütücü bir veda olarak gösterdi yüzünü
Yıllarca ölüm düğündür.
Hayat, kendinin en iyi haline erişmektir derken ben
Nasıl oldu da seni görmedi gözlerim? Bilmiyorum…
Nasıl oldu da böylesine bir küslükle ben yola devam
edebildim? Bilmiyorum…
Nasıl oldu da seni yok sayarak, öyküyü kazanacağımı zannettim?
Bilmiyorum…
Kelam bu kadar önemliyken, nasıl oldu da selamı es geçtim!
Nasıl bir ego savaşıydı yaşanan?
İki dikenli telin birbirine sürtmesi gibiydi çıkan kıvılcım
Sen öyle dedin, yok sen öyle anladın
“En” olma savaşlarıydı
belki de…
Sahiden kim kazandı bu çatışmayı şimdi? Bilmiyorum…
Ayla’m…
İkimizde öldük, ama seni gömdüler…
Bu, Ayşe’nin onlarca geç kalışından biriydi oysa… Bu kadar
sert tokat yememişti hiç.
İşte mühlet bu kadar önemliydi! Zaman var zannederken, ne
malum belki de uzaklar yakındı.
En doğru zamanı beklemeli derken… Artık hayaller, cennet
komşuluğuna evrildi.
İşte kıssadan hisse bu ola ki…
Doğru zaman, tam da bu zaman!
Ertelenenlere hemen şimdi başlanmalı,
Sırtımızı döndüğümüz o kapıları, hemen şimdi çalmalı,
Çalmalı, pişmanlık kapıya dayanmadan,
Öyküler yarım kalmadan,
Mühlet tamamlanmadan,
Hayattan azlolun emri gelmeden!
Kim bilir belki de bu sözler vesile!
Kim bilir belki de bu son çağrı!
İkimiz de öldük ama seni gömdüler... Çok dokunaklı yazılmış bir yazı. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilNe kadar içten samimi ifade edilmiş
YanıtlaSilKaleminize sağlık
Ertelediğimiz her neyse şuan itibariyle gözden geçirmek dileğimle
çok içten bir yazı olmuş kaleminize sağlık .. her ne yapılıyorsa vakit içinde kıymetli .. vaktin kıymetini bilip en doğru en hayırlı şekilde bu öyküyü tamamlama duasıyla... teşekkür ederiz.
YanıtlaSilBu yazının her iki tarafına da gidip geliyor insan... İki tarafa da pay var değil mi? Küsene de, küsülene de... Küsülen kişi de kenara mı çekildi, o da mı pes etti, ümit kesti? İkisine de mühlet verilmisti...
YanıtlaSilBazen karşımıza çıkar ölmeden önce yapılacak 10 şey gezilecek 10 yer gibi... Ertelediklerimizin hepsi yapmamız gerekenler sonra yaparım diye sonraya attığımız her şey. Yok yere çıkan tartışmalar kırdığımız kalpler, ah keşke burada olsa da söylesem dediğimiz her şeyi mühlet dolmadan süre dolmadan sayılı nefes bitmeden artık çok geç demeden bu dünyada,
YanıtlaSilKim bilir belki de bu son çağrı... İnsan çok zamanı var zennettiği için mi erteledikçe erteliyor yoksa? Ne güzel bir yazı, ne güzel anlatmış aslında zaman şu an kalk ve hemen yapabileceğini yap...
YanıtlaSilSınav ne zaman kazanılır? Sınav bittikten sonra değil sınav devam ederken sınavı kazanırsa veya kaybedersin. Sonuç açıklanınca değil.
YanıtlaSilsüre dolmadan önce yapmam gereken neyse
yapılması gereken neyse
ödenmesi gereken bedeller neyse cevaplanması gereken sorular neyse verilmesi gereken kararlar neyse
Benden beklenenler neyse
O sonra yaparım diyerek ertelediklerim neyse...
Sınav salonunda,
sınav bitti zili çalmadan önce
ah keşke dememek için
aldanmamak için...
şu an şimdi ; belki küçük ama... şu an şimdi ne yapılması gerekiyorsa onu yapmalı insan...
Ölüm… zaman zaman hatırlarız zaman zaman unuturuz. Acı insanı olgunlaştırıyor. Umarım acılarımız bizi yöneten değil, biz acılarımızı yönetiriz.
YanıtlaSilÇok güzel düşündürücü bir yazı. Öyküler yarım kalmadan verilen mühlet dolmadan ertelemeden harekete geçmeli. Emeğinize sağlık..
YanıtlaSilAhh o ego herkesin arasında Berlin duvarı gibi, duvarlara dayanan yürekler, kimse kimseyi görmeden çekilen acılar, haklı çıkmayı bırakıp hakkı arasak, gerçeği kavrasak tüm duvarlar kalkacak.
YanıtlaSilBişey yapmak için son dakkayı bekleyenler için güzel bir yazı olmuş. Ne kadar işimize gelmese de ertelenen herşey büyüyor hakkaten . Ve nefes bir anda bitebilir … kaleminize sağlık💙
YanıtlaSilGerçekten, ertelenenlere hemen şimdi başlanmalı...
YanıtlaSilKaleminize sağlık çok güzel mesajlar var, acı belki ama gerçek.
Teşekkürler.
Zaman varken oyalanıp oyalanıp tren saati yaklaşınca da koşturup; “5 dakika daha erken gelebilseydim” diye kızarız kendimize.. Oysa o kadar geniş 5 dakikalar verilmiştir ki.. Arkasından bakakaldığımızda anlarız bunu..
YanıtlaSilTrense kaçan yenisi beklenir, uçaksa, otobüsse.. Ama hayat ise kaçan.. Arkasından gülerek baktığımız bir hayat dilerim, bakakalmak zorunda olduğumuz değil..
Yazı İçin teşekkürler, çok güzel ifade etmişsiniz acı da olsa.. Kaleminize yüreğinize sağlık 🌸
Her şeyin kontürlü verildiğini unutmayanlsrdan olalım inşallah.
YanıtlaSilErtelediğimiz ne varsa genelde vicdanımızla karşı karşıya geliyor 😔
YanıtlaSilHiç bitmeyecek tükenmeyecek sanar insan , tüketir herşeyi .
YanıtlaSilEllerinize sağlık 🍃
Çok güzel bir yazı
YanıtlaSilEllerinize sağlık
Doğru zaman, tam da bu zamanın...
YanıtlaSilDoğru zaman tam da bu zaman! Durma, harekete geç...
YanıtlaSilKalbimize dokunan, gözümüzü dolduran aynı zamanda hala hayatta olan, arayıp da sesini duyabileceğimiz kişiler için de ümit var eden bir yazı.
YanıtlaSil"Zaman var zannederken, ne malum belki de uzaklar yakındı."
He an uzaklara biraz daha yakın olduğumuzu fark ettik, çok şükür...
kaleminize sağlık
YanıtlaSilÇook güzel bir hikaye hayatımızda ertelediğimiz o kadar çok şey var ki Maalesef
YanıtlaSilMükemmel 🙏
YanıtlaSilEllerinize sağlık
YanıtlaSilKalemi bırak süre bitti...
YanıtlaSilÇok güzeldi
Kaleminize saglik...
Süre bitti....
YanıtlaSilBunu duymuş olmayı düşününce telaşlandım doğrusu...
Ne kadar da samimi ve duygulandıran bir yazı. Yazarın emeğine yüreğine sağlık
YanıtlaSilMühlet varsa sınav var
YanıtlaSil