DÜNYA YANSA KİBRİTİ TUTUŞMAZ!
“Artık bu adamı çekmek istemiyorum…” diyerek ağlıyordu. Onu teselli edecek bir cümle bulamıyordum. Ben olsaydım ne yapardım diye düşündüm, acaba en sevdiği arkadaşını bu duruma düşüren neydi?
“İnsan en çok da emeklerine acıyor,” diye devam etti. Hem sarılıyor hem de için için eriyordu…
Hande, iki kızını birer çiçek gibi yetiştirmişti, şimdi bu adamı bıraksam, çocukların hali nice olur diye düşündü. “Kızlarına dua etsin, bu yavrular olmasaydı ben bu adamı çoktan boşamıştım,” diye söylendi.
Bu cümleler hiç de yabancı değildi; ta otuz yıl öncesinde bir sabah saati annesinin ağlama sesleriyle karışık cümleleri ile tıpa tıp aynıydı.
Neden kişiler, zaman, mekan değişse de cümleler, fikirler ve hisler değişmiyordu?
Her yaz tatile giderken aile dostumuz olan Hakan ve Hande çiftine uğrar bir gün misafirleri olurduk. Her sene aynı şeyi dinlerdik. Hande, Hakan’la bir türlü yapamaz, Hakan’ın dengesiz ve can acıtan tavırlarını, sözlerini gündem yaparak iç çeker, anlatır, anlatır, “Evin borcu bitsin bu adamı boşayacağım!” cümleleri ile biten problemini yaşar da yaşardı… Gerçek problemi bulmak istediğine ve onu gerçekten çözmek istediğine hiç şahit olmamıştım. Ta ki o yaza kadar…
Çünkü her sene borçlarına yeni bir borç eklenir; ya araba modeli yükseltilir ya da yeni bir ev için kredi çekilirdi. Bu kısır döngü çocuklar gibi büyüdükçe büyümüş, artık Hande’nin boyunu aşmıştı ki yine bir yaz tatilinde iki aile bir aradaydık.
Hakan hiçbir şey olmamış gibi gülüp espriler yapıyor, gelecek haftalar için kendi başına tatil planlıyordu. "Dünya yansa kibriti tutuşmaz," cümlesini her gördüğümde ona armağan ediyordum. O kadar rahat olmasına rağmen bir o kadar da ikramlı, cömert, merhametli bir adamdı.
Hande ise tam bir görev insanıydı, hayatı büyük bir ciddiyet ve kışla kıvamında yaşayan, her şeyin bir adabı olduğuna inanan, sınırları olan ve bu sınırlar ihlal edildiğinde çok büyük tepkiler veren bir düzen abidesi idi.
Bu kadar düzenli bir insanın hayatında neden bu kadar düzensiz bir insan vardı? Hande geçmişe takılıp kalırdı. Hala nişan günü Hakan’ın unuttuğu şeyleri bile unutmamışken, hayat arkadaşı nasıl bu kadar balık hafızalı idi? Hande her yere zamanında gider, verdiği sözleri tutmaya azami dikkat ederken Hakan neden her seferinde randevularına geç kalır ve her konuda “Hallederiz,” der ve bir türlü halledemezdi? Neden bu kadar zıtlardı birbirlerine? Neden her olan biteni birbirine gıcıklığına yaptıklarına iman etmişlerdi? Gün geçtikçe aralarındaki makas açılıyor, sanki birbirlerinden fersah fersah uzaklaşıyorlardı.
Hande ilk defa gerçekten bir arayıştaydı, içinde boğulduğu bu sorun yumağını çözmek, dipsiz kuyusundan çıkmak ve hayatta kendine bir şans daha vermek istiyordu. “Gerçekten ne yapabilirim?” diye sordu.
Elleri ellerimde acı da olsa gülümsedim, bir şey diyemedim. Düşündüm… Aklıma bir soru geldi: "Bu hayatta Hakan’ın hiç mi güzel bir tarafı yok Hande? Sen bu adamla neden evlendin?"
“En başta böyle değildi, Hakan’ın bende olmayan özellikleri hoşuma gitmişti, ben ne kadar ciddiysem o da o kadar neşeliydi, onun yanında kendimi iyi hissediyordum. Ama onun gerçekten kim olduğuna hiç dikkat etmemişim, zamanla beni çeken bu zıtlıklar batmaya başladı, ben ona uyuz oldukça o da benim sinir olduğum konuları daha da abartmaya başladı, her şey yavaş yavaş değişti, şimdi düşündükçe anlıyorum,” dedi.
"Peki değişen neydi?"
“Bilmiyorum, ben Hakan’ı hiç tanıyamamışım.”
“Peki eşini yeniden tanımak, anlamak için bir yol olsa gider misin?”
“Giderim, artık bu problemi anlamak ve çözmek istiyorum” dedi.
“O halde sana eşini, çocuklarını, iş arkadaşlarını farklı bir açıdan görebilmen ve anlayabilmen için bir eğitim programı tavsiye etsem… Problemini deşifre edip çözebilmen için insanın gerçeğini anlamaya ihtiyacın var çünkü.”
Hande gözlerinde bir ışıkla arkadaşına baktı ve “ Tamam, sana söz veriyorum, insanı anlamak ve tanımak için elimden ne geliyorsa yapacağım. İlk adımı ben atacağım,” dedi ve hayat arkadaşına, yuvasına bir şans daha verdi.
“Neden kişiler, zaman, mekan değişse de cümleler, fikirler ve hisler değişmiyordu?” Bunu hiç düşünmemiştik ta ki deneyimsel tasarım öğretisi hayatımıza dokunana kadar
YanıtlaSilİnsanın önce kendini ve çevresindeki farklı kişileri tanıması ne büyük bir konfor. Güzel bir yazı olmuş elinize emeğinize sağlık.
Herkesin bir şansa daha ihtiyacı var son nefesine kadar...
YanıtlaSilİnsanın en büyük yanılgılarından biri "Ben onu değiştiririm"... Ne de çok oyalanıyor insan bu umutla😔
YanıtlaSilAh insanlar kavun değil ki koklayıp içi nasıl anlayamıyorsun. Seyahatimi çıksan beraber yemek mi yesen, aynı evde mi kalsan nasıl tanırsın. Bu eğitimde aslında insanları tanımanın yasaları var işte bu yasaları deşifre ettiğinde insanları tanımanın ve bu şekilde ilişkileri yönetebilmenin böylelikle de hayatı kontrol edebilmenin sonuçlarına ulaşıyoruz. Çok teşekkür ederim böyle bir eğitim için.
YanıtlaSilİnsanı anlamak ve tanımak...o zaman anlıyorsun zaten gıcık etmek için yapmadığını.
YanıtlaSilkeşke herkesin handenin arkadaşı gibi gerçek çözüme yönlendiren bir arkadaşı olsa. hayırlı arkadaş:) yazarın eline emeğine sağlık, bir çok insanın yaşadığı bu durumu çok güzel anlatmış.
YanıtlaSilHer insan bir alem kendi başına... Farklılıkları fark ediyoruz ama onları kabul edemiyoruz...
YanıtlaSilÇok samimi bir yazı. Etrafımızdaki tanımak gerçekten çok önemli. Ellerinize sağlık
YanıtlaSilÇok hoş bir yazı olmuş elinize sağlık
YanıtlaSilGerçek problemleri görüp çözmek için adım atabilmek dileği ile… ellerinize emeğinize sağlık💐
YanıtlaSilKişiler farklı olsa da cümleler hep aynı... Aslında ortak problemler ve ortak çözümler var. Öncesinde kendimizi etrafımızdaki insanları tanımalıyız. Teşekkürler çok güzel bir yazı
YanıtlaSil''Problemini deşifre edip çözebilmen için insanın gerçeğini anlamaya ihtiyacın var çünkü... ''İnsan hayatına giren kişilerin boşuna girmediğini bilebilse keşke. Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı.
YanıtlaSilkaleminize sağlık
YanıtlaSilÇok hoş sade ve öz bir anlatımdı kaleminize saglik:)
YanıtlaSilHarika
YanıtlaSil