OKU…
Emrah ofiste yine yoğun bir gün geçiriyordu. İlk iş yeri
olduğu için ofisin çaylağı sayılırdı. Angarya işler onundu. Getir götür,
imzalat, telefonlara bak, müşterileri görüşmeye hazırla, bilgilerini al... Bir
sürü detaylar ve tabi nazlar niyazlar… Kimse işin böyle başlayacağını
söylememişti. O da zaten böylesini hayal etmemişti. Madalyonun arka yüzü
farklıymış. “Şansıma da iş yeri yıllardır en yoğun sezonundan geçiyormuş. Şansız
mıyım gerçekten?” Bazen o kadar bunalıyordu ki ona destek olmak isteyen
tecrübeli çalışanlar “Başta zordur ama sonra alışırsın. Kimse bir anda bir yere
gelmiyor, hepimiz yaşadık. Geçti bitti. Seninki de bitecek merak etme.”
dediler.
Nişanlısı
çıkışta ona sürpriz yapmıştı. İş yerine yakın bir alışveriş merkezinde beraber
bir şeyler yediler. Kahvelerini de içtikten sonra nişanlısı Neşe “Üzülme. Hadi falına bakalım.
Ters çevir. Bakalım bu yoğunluğun kaç vakte kadar bitecek?”, “Hiç bitmeyecek
gibi geliyor desem.”
-“Gençler
evlenmek üzeresiniz hala fal mı bakıyorsunuz?”
- “Aaa Hikmet
dayı senin ne işin var burada?” dedi Emrah.
-“Yengenin
doğum günü ona hediye almaya geldim. Kaç yıl oldu, hala sevildiğini görmek
istiyormuş. Ah bu kadınlar bazen küçük
bir kız çocuğu gibiler. Neşe kızım, sözüm meclisten dışarı. Emrah oğlum, sen bana
bakma bunlar evliliğin tuzu biberi. Ama hala nasıl anlamaz ben de bunu anlamıyorum.”
Neşe “Dayıcım
anlamaz olur mu biliyordur ama böyle daha keyifli oluyor.”
- “Keyifli
mi? Unutursam mutfağa kapanır bir bahaneyle, konuşmaz benle. Biliyorsa ne gerek
var böyle şeylere? Bugün çok şanslıyım gerçekten. Sizi görmem iyi oldu. Kızım
sen bana yardım edersin değil mi? Vallahi her sene stres oluyorum, ne anlarım ben
hediyeden? Aldığım şeylere bayıldığını da sanmıyorum ama yine de bekliyor işte. Bu
ne iş aklım ermiyor benim. ”
Neşe tutamadı kendini, kıkır kıkır güldü o anda. Emrah ise hiç orada değildi, iç çekti. Hikmet dayısının gözünden kaçmadı, ne olduğunu sordu ona.
- “Dayıcım, bu
ara ben de şansız dönemdeyim.”
- “Oğlum ne oldu, niye öyle söylüyorsun? Okulun bitti, kurumsal bir firmada işe girdin, nişanlandın, evleniyorsun. Neden şansız olasın? Sen bana bakma, “şans” kelimesi dilimize yerleşmiş bir kere. Ama tabii ki öyle bir şey yok.”
Emrah yeni
iş sürecini anlattı dayısına. Hikmet dayı aldı sazı eline. “Bu fincan bu yüzden
mi ters çevrildi Emrah oğlum? Ben de bir şey var sandım.”
Emrah
şaşırarak baktı. “Oğlum problemini hafife aldığım yok. Anlatınca ne demek
istediğimi anlayacaksın umarım. Ben seni doğduğundan beri tanıyorum. Tabiri
caizse seni okudum hatmettim artık,” dedi ve başladı Hikmet dayı:
“Hayatta hiçbir şey boşuna değil. Her şeyin bir amacı var,
bir sebebi var. Eğer okuyabilirsen işin içinden çıkarsın ve suyun üzerinde
kalırsın, hayatla sörf bile yaparsın. Eğer okuyamazsan yüzme bilmeyen insan
gibi suda çırpınır boğulursun. Yani bilince su seni değil, sen suyu yönetirsin.
Emrah göz bebekleri büyümüş bir şekilde öylece dinliyordu dayısını.
O da inanmazdı şansa ama. Sadece yaşadığı zorlukları açıklayamıyordu. Mezun olan
diğer arkadaşları çok rahattı. Şıp diye iş buldular, çok iyi bir maaşla
başladılar. Çok lüks otellerde evlenip Maldivler’de balayı yaptılar filan.
Tabii bunda ailelerinin de payı vardı. O çok özenmezdi onlara, kendi başarmayı
tercih ederdi ama bu ara o kadar sıkışmış hissediyor ki ne düşüneceğini, suda nasıl nefes
alıp vereceğini bilememişti. Sanırım su ona galip gelmek üzereydi. Babası zaten
onu zorlukla okutmuştu “Allah babacığımdan razı olsun,” dedi içinden. Sonra
pişman oldu içten içe serzenişinden...
Dayısı konuşurken hızla aklından geçenler bu olmuştu. “Her
işin başında zorluk vardır evlat. Emek olmadan yemek olur mu hiç? Bu her şeyde
böyledir. Yeni iş, yeni bir aile… Bunlar hep emek isteyen önemli şeyler. Ne kadar
ekmek o kadar köfte.
Neşe de dinliyordu. Kafasını salladı onaylayarak ve
tebessümle göz kırptı nişanlısına. Emrah bir an rahatladı. Çünkü onun yanında
aciz görünmek hoşuna gitmemişti. Ama Neşe ona umut, moral veriyordu, ismi gibi
neşe veriyordu. Eş olarak doğru insanı seçtiğini hissetti ve yine pişman olup şükretti
içinden. “ALLAH’ım beni affet. Nankörlük ettim. Çok bunaldım, verdiklerini
unuttum.”
Hikmet dayı “Sen şimdi etrafındaki şanslı görünen
arkadaşlarına bakıp onlarla kendini kıyaslama. İnsan bunalınca işine geldiği
gibi görmeye başlar, işin sonunda herkes nerde neler yaşıyor görmez. Niye?
İnsanoğluna bedel ödemek, emek vermek zor gelir. Biz var ya biz, en çalışkan
gibi görünenimiz bile böyle. Çalışır, karşılığını hemen ister. Aceleciyiz
evlat. Oysa hemen olmamasının da bir sebebi var. Yoksa herkes çalışır çabalar.
Zorluğa göğüs geren, azmeden insanlar nasıl belli olacak, nasıl yükselecek?
Farkı olmalı. Bu da hayatın adalet sistemi. Herkese hak ettiğini hak ettiği kadar
vermek… İşin başında dört ayağının üzerine düşenlerin işin sonunda o dört
bacağında kırılmadık yer kalacak mı acaba? Başında bal kaymak yediriyorlarsa o
bal kaymak bağırsaklarını bozmadan duracak mı? Neyse vaaz vermek gibi olmasın, burada
keseyim, sizi sıkmak istemem. Bilirsin konuşmayı çok severim. Dokuz aylıkken
konuşmaya başlayan adamdan ne beklenir. Annen de konuşana tahammül edemez, az
gıcık etmezdim onu.”
Emrah “Yok dayı yok, sen konuş. İyi ki bizim de hayatın gerçeklerini inanarak anlatan senin gibi büyüklerimiz var,” dedi. “Velhasıl evlat. Hayatı yaşarken okumayı ihmal etme.” “Okumak mı?” “Yani üstünü çizerken, altını da çiz. Yaşandı bitti deme. Her şeyin bir hikmeti var. Allah razı olsun, rahmetli babaannem koymuş ismimi. Hükümet gibi kadın denir ya, rahmetli babaannem de 'Hikmetli kadın' imiş. Fazla konuşmazdı ama tak tak gerçekleri yakalar konuşurdu, neyi neden yaptığını çok iyi bilirdi. Başta anlamazdık, kızardık ona, sonra hak verirdik. O yüzden ben de düşünürüm, okumaya çalışırım hayatın alt yazılarını. Her olay bize bir şeyler anlatır. İnsan ne anlıyorsa onun izi kalıyor bu hayatta. Bir tek yengenizi okuyamıyorum o başka,” diyerek kahkahayla ayaklandı. “Ben şimdi ne alayım ona, vallahi görev gibi sevmem ben.” Neşe de “Hikmet dayıcım merak etme ben sana yardım edeceğim. Kadınları okumak istersen öncelikle şunlara dikkat etmek gerekir,” diyerek karşılık verdi.
Hikmet dayı ve Neşe konuşurken Emrah dinledikleri karşısında
dalıp gitmişti “Adalet… İşin sonunda nerede olacağım? Evet asıl mesele bu.
Bugüne bakarsan haksızlık gibi gelir, yük gibi gelir. Geliyor da… Demek ki
sabredip görmem gerekiyor. Ne demişti bugün ofistekiler “Başı zordur,
alışırsın.” Ben böyle şikayet ederek nasıl alışacağım ki. Bunu bırakmam lazım.
Her sene okula başlarken hep büyük bir kaygıyla başlardım, nasıl geçecek ve
bitecek diye. Hepsi bitti. Üniversite de bitti. Gayet de başarılı olmuştu. Hiçbir
zaman korktuğu kadar olmamıştı. Nankörlük ettiğini fark etti yine. Tamam Emrah,
üzülme, duygusal tepkiler verebilirsin, bu çok normal ama yeter ki duyguda
kalma! Oradan nasıl çıkarım? Bununla ilgilen. Bir bakarsın, evini de kurmuşsun,
düğününü de yapmışsın, işine de hakim olmuşsun, yükselmişsin. Daha önce de
böyle olmadı mı? Hep benzer kaygılar… Hepsi geçiyor. Ancak soruyu doğru okursan
cevap anahtarına doğrusunu işaretleyebilirsin. Acele etme!” diye niyet etti
içinden…
“Emrah, oğlum, Emrah… Ne kadar da çok şey varmış dikkat etmemiz gereken kadınlar hakkında. Çok bilinmeyenli denklem doğrusu. Bak bu konuda sana ümit veremem. Hikmetinden sual olmaz denilen noktalardan biri de bu olsa gerek.”
Sonuçlardan önce sebeplere odaklanmak ve sebepleri yaşarken okuyabilmek marifeti kazandıran ilim herkese nasip olur inşaallah.
YanıtlaSilİnsanın yüreğini ısıtan sıcacık bir yazı olmuş ellerinize sağlık. Zaman zaman sıkışır bunu alırız mutlaka bir çözümü vardır. İnsan çözümü göremez o sıkışıklıkta Duygu yoğunluğunda ama duyguyu bırak duyguyu yaşa ama Duygu da kalma , güzeldi. Devamını bekleriz. Hikmet dayının deneyimlerinden faydalanmak isterim.
YanıtlaSilkadınlar Ne ister kadınları memnun etmek zordur. Merak ettiğim: Neşe Hikmet dayıya ne tavsiye etti . Hikmet dayı eşini memnun edecek hangi tavsiyeyi aldı Neşeden.
YanıtlaSilOku..Çok etkileyici gerçekten hayatta he rşeyin bir sebebi olması başta acı veren süreçlerin aslında boşuna olmaması…
YanıtlaSilİyi ki benim de hayatımda hayatın gerçeklerini anlatan Deneyimsel Tasarım Öğretisi var dedirten bir öykü,
YanıtlaSilTeşekkürler ☺️
Herkese böyle bir Hikmet dayı lazım. İnsan bazen hayatın akışında gerçekleri göremiyor. Çok güzel bir yazı. Ellerinize sağlık 🌿
YanıtlaSilTam da insanın neden olmuyor dediği anda aslında olmamasının hayır olması. Çok güzel anlatılmış .Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilHikmet dayı güzel anlatmış gerçekleri ama yeğeni de dinlemesini bilmiş MaşaAllah. Rabbim her daim gerçekleri duyup hayatında uygulamaya çalışanlardan olmayı nasip etsin. Ellerinize sağlık 🌷
YanıtlaSilİlk ayet "oku" diye başlamış, okuyanlardan olalım İnşALLAH...
YanıtlaSilhikmet dayı gibi hayatın gerçeklerini anlatan insanların sayısı çoğalır inş Allah:) Kaleminize sağlık
YanıtlaSilAcele etme, hayatın işaretlerini doğru okursan doğru tepkiyi de bulursun...
YanıtlaSilGerçekten insanlar hayatlarında başlarına gelen problemlerinden şikayet ederek çözüm bulmakta zorluk çekiyorlar. O kadar güzel anlatılmış ki. O zorluklar olmasa nasıl insan başarılı olacak? Yazanın kalemine sağlık 😊
YanıtlaSilNeyin neden olduğunu bilmek gerçekten büyük konfor.
YanıtlaSilTeşekkürler..
Her insanın hedefi olmalıdır bu hayatta ve hedefine giden yolda hareketini de ona uygun yapmalıdır. Ama insan hedefine ulaşmak isterken bir şeyi gözden çıkarır. Hedef benden ne ister? Hiç düşünmez. O hedef için bedel ödemesi gerektiğini bilmelidir. Bedelini ödemediğin bir şeyin teması da olmaz...
YanıtlaSilHayatın dilini bilmeyince anlamayınca sesler gürültü, olaylar kaos gibi geliyor insana. Hayatı 'oku' yabilen başarıyor. Elinize Sağlık
YanıtlaSil