Ne Fark Eder

 

NE FARK EDER

Gülfidan yedi kardeşin üçüncüsü olarak dünyaya gelmişti. Annesi son kardeşinin doğumu sırasında vefat etmişti. Toprağa annesini ve kardeşini birlikte vermişlerdi.

Henüz on iki yaşında iken en küçüğü iki yaşında olan kendisinden küçük dört kardeşine annelik yaparak büyümüştü.

Babası merhametli yumuşak huylu bir insandı ve evlatlarını da pek severdi. Türkiye'nin 1940’lı yıllarında yaşayan bu aile ortalama olarak bütün ülkenin yaşadığı yokluk ve sıkıntıları birebir yaşıyorlardı. Kendisinden büyük iki ablası on dört, on beş yaşlarında evlendirilmiş. Kendisi evin en büyük ablası olmuştu. Kardeşlerine çok düşkün, onlarla elinden geldiğince ilgilenmeye çalışan biriydi Gülfidan. On sekiz yaşında o da  kendisinden on iki yaş büyük birisiyle evlendi.

Gülfidan; hareketli, canlı, kıpır kıpır, yerinde duramayan, sürekli dışarıda olmayı seven, insanlarla iletişim kurmayı seven biriydi. Evlendiği kişi ise kendisinin tam zıttı; yavaş hareketi çok sevmeyen, dışarıda olmaktan çok hoşlanmayan, temizliği seven, düzen tertip arayışında olan bir insandı. Birbirlerinden farklı özelliklerinden dolayı sıkıntı yaşıyorlardı. Gülfidan dışarıda da vakit geçirmek istiyordu. Eşi ise daha çok evde vakit geçirmeyi isterdi. Hatta bu istek o kadar fazlaydı ki; evin geçimi ile ilgili, çocukların ihtiyaçları ile ilgili belli sıkıntılar yaşanmasına sebep olmuştu.

Her ikisi de kendi dediğinin olmasını istiyordu. Diğeri acaba ne istiyor, neye ihtiyacı var diye hiç düşünmüyorlardı. Yıllar, artan maddi sıkıntılarla, birbirlerine uyum sağlamakla uğraşırken geçmişti ve bu arada yedi çocukları olmuştu. Gerçi Gülfidan on doğum yapmıştı ama üç tanesini kaybetmişlerdi, diğer yedisi hayata tutunmayı başarmışlardı.

Çocuklardan kimi mutfağı üstlenmişti, kimi yemek yapmayı, kimi temizliği, kimi bulaşığı... Büyükler küçüklere baka baka yıllar birbirini kovaladı. Çocuklar büyürken bir şekilde annelerinin evdeki boşluğunu doldurmaları gerektiğini çabuk öğrenmişlerdi. Çocukların hepsi bir şekilde marifetlerini geliştirip, kendi yeteneğine göre kendini geliştirip hayata atıldı. Hepsi evlendi, kendi yuvasını kurdu. Onların da çocukları oldu. Büyüdükleri evde yaşanan eksiklikleri gören çocuklar, o eksiklikleri kendi yuvalarında yaşatmamak adına, tam da zıttı yönde kendilerini yetiştirdiler. Kırklı yılların yokluğu sıkıntıları, doksanlı yılların imkanlarına evrilmişti. Çalışan herkesin bir şekilde o çalışmanın karşılığını aldığı, maddi refahın olduğu ve kendi hayatlarında geçmişlerine göre ekonomik seviyesi yüksek imkanlara sahip yuvalar kurmuşlardı. Babaları öldükten sonra annelerini yanlarına almışlardı. Kardeşler bir süre sonra annelerinin Alzheimer olması sebebiyle onun sağlığı ve bakımı ile ilgili birbirlerine dayanışmaları sırasında yaptıkları sohbetler çok manidar olmaya başlamıştı.

Yokluk sadece maddi yokluk değildi. O yıllardaki elektriğin yokluğu, paran olsa da alamadığın tüpün yokluğu, alamadığın yağın yokluğu, alamadığın gaz yağının yokluğuyla, ekmeğin yokluğuyla ve benzeri yokluklarla birbirinden değişik imtihanlar yaşamışlardı.

İmkanların arttığı bolluk ve refahlı yıllar başladığında herkes rahatlığa alışmıştı. Biri bir tane bir şey yaptığında diğerinin ne kadar az şey yaptığını görmeye başlamışlardı. Herkes kendi yapıp ettiklerini ortaya koyup karşı tarafla ilgili suçlayıcı konuşmaları oluyordu.

Gülfidan artık onca yıldan hiçbir şeyi hatırlamıyor; anıları, geçmişi tamamen silinmiş, sadece yatıyor ve mecburi ihtiyaçları karşılanıyordu. Annelerinin başında birbirleriyle sohbet ederken şunu fark ettiler. Aslında insanın varlıklı ya da varlıksız oluşu, genç ya da yaşlı oluşu, zengin ya da fakir oluşu yaşayacağı olayları pek de değiştirmiyor.

Olaylar insanlar ne olursa olsun yaşanacak şeyler çok da farklı değildi.

Herkes ve hepimiz bu hayata sınanmak üzere gelmiştik ve herkes bir şekilde sınavını vermeye çalışıyor.

Bu hayatta sınavımızı verirken bizim tepkilerimizin ne olduğu, imkanlarımızdan çok daha önemli.

Acıyla ve hazla test edildiğimiz bu hayatta hangi yılda doğduğumuz, hangi cinsiyette olduğumuz, hangi ülkede yaşadığımız, hangi aileye mensup olduğumuz ne fark eder ki?

Sonuçta bizden beklenen doğru yerde, doğru zamanda, doğru tepkiyi vermek.

Peki, insan nasıl doğru tepki verebilir?

Yorumlar

  1. Kaleminize sağlık cok güzel bir yazı...

    YanıtlaSil
  2. Gerçeği fark edip doğru tepki vermek ustalığına erişmek dileği ile. Kaleminize sağlık😊

    YanıtlaSil
  3. İlmi yoksa çıkarına göre verdiği tepkiyi dogru zanneder ve yanılır. Yanıldıgını da bilmez.. Böylece sürer gider yanlış tepkiler. Sonra nefsini avukat gibi savunur..

    YanıtlaSil
  4. Gülbahar Yurdusever27 Ağustos 2022 08:28

    Fark etmez gerçekten. Nihayetinde beklentin yüreğindeki o huzursa...

    YanıtlaSil
  5. İmkanlarmıdır insanı geliştiren , yoksa imkansızlıklar içinde imkan geliştirmeye çalışmak mı ? Emeğinize sağlık güzel bir yazı 👍

    YanıtlaSil
  6. Düşündürücü güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık.. teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
  7. Doğru tepkiyi verebilmek için öğrenmek, bunun için okumak üzerinde düşünmek danışmak deneyimlerden faydalanmak gerek diye düşünüyorum yoksa avantaj ya da dezavantaj zannettiğimiz durumlarda üzülsek de sevinsek de bize faydası olmadıktan sonra ne fark eder ki?
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  8. doğru tepki verebilenlerden olabiliriz inş Allah. Emeğinize sağlık güzel bir yazı olmuş

    YanıtlaSil
  9. Meğer sorulana ne anlam yüklediğinmiş mesele, meğer nötrmüş karşılaşılanlar 📽️

    YanıtlaSil
  10. Herkes ve hepimiz bu hayata sınanmak üzere geldik
    herkes bir şekilde sınavını vermeye geçmeye çalışıyor. Kazananlardan olmak gerçekten ayrılmadan doğru tepki vermek niyeti ve duasıyla.
    "Her bilenin üstünde, daha iyi bir bilen vardır"

    YanıtlaSil
  11. İnsan her an yeni bi soruyla muhatap olur ve doğru tepkiyi verebilmekle ilgili sınanır.
    Emeğinize sağlık..

    YanıtlaSil
  12. İnsan doğru tepkiyi verdiği zaman ister istemez içinde bir huzur oluyor zaten.

    YanıtlaSil
  13. Fark etmez, gerçekten...
    Her insanın yaşadığı türlü türlü, ama benzer öyküler, kimine ağır gelir kimine daha hafif.
    Mesele, yüklenen anlamda..
    Üzerinde düşünmemiz gereken konuları hatırlattığıniz için
    Teşekkürler

    YanıtlaSil
  14. Doğru tepki verenlerden olalım

    YanıtlaSil
  15. Bizden beklenen ne? Doğru zamanda doğru tepkiyi vermek. İşte o zaman sınavımızı da geçmiş oluyoruz. Zaten amaç bana sorulan sorulara doğru cevap vermek değil mi? İşte sınav buysa o zaman mekanın kişilerin oturduğun şehrin imkanlarının evli veya bekar olman çocuklarının olması veya olmaması... bunlar bütün önemini yitiriyor. Takılma geç doğru tepkiyi ver ve geç. Haydi şimdi yeni soruları görelim.

    YanıtlaSil
  16. Doğru tepkiyi nasıl veririz.? İnsanın bir kere bir şey yaparken neyi neden yaptığını biliyor olması çok önemli.

    Hayat içerisinde gördüğümüze duyduğumuza rahatımıza göre bir şeyler yapar sonucunu alınca da şaşırır üzülürüz. İnsanı sonradan hüsrana uğratmayacağı şey, belki de ne yaparsa yapsın; mutlaka neden yaptığını bilmesi ve bir faydaya güzelliğe bağlamasıdır. Diğer türlüsü çok pahalı..

    YanıtlaSil
  17. Güner Tozkoparan21 Eylül 2022 09:43

    Kendini O’na bırakınca hayat çok daha konforlu. Harika bir yazı.

    YanıtlaSil
  18. Doğru yerde doğru tepkiler verenlerden oluruZ inşALLAH Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  19. Bu hayatta sınavımızı verirken bizim tepkilerimizin ne olduğu, imkanlarımızdan çok daha önemli.…
    Yaşayarak görüyoruz
    🧡

    YanıtlaSil

Yorum Gönder