Siz Hiç Gelincik Çiçeği Gördünüz Mü?

Siz Hiç Gelincik Çiçeği Gördünüz Mü?

Mevsimi bilmeseydiniz o geceyi Eylül’e ait sanırdınız. Serin bir Haziran akşamıydı.

Esen rüzgarın etkisiyle pencere ansızın açılarak genç kadını uyandırdı. Gözlerini açmasıyla kapatmak istemesi bir oldu. Duvarlara vuran ışığın yansıması yüzünü rahatsız etmişti. Oda dağınıktı. Belli ki yine geç saatte gelmiş ve hemen kendini yatağa atmıştı.

Burası bir otel odasıydı. Peki neredeydi? Bir an düşündü. O kadar çok seyahat ediyordu ki bazen hangi şehirde olduğunu hatırlamak için düşünmesi gerekirdi. Bu hareketliliğin ne zaman biteceğini düşünmek içinse artık geç kalmıştı. İş nedeniyle her hafta bir seyahat programı vardı. En sık zaman geçirdiği yerler havaalanları ve otel odalarıydı.

Farklı ülkeler görmek başta ona eğlenceli gelmişti. Ama zamanla eğlence bitmiş. Tüm renkler griye dönmüştü. Bu hareketlilik nedeniyle yaşlandığını ve yıprandığını düşünüyordu. Ayaklarında geçici de olsa biriken şişlikler onu geceleri rahatsız eder olmuştu. Bazense kalbi sıkışır gibi oluyordu. 

İnsan anatomisi, yüksek frekanslı hareketlere, hızlı değişen iklim, saat ve sıcaklıklara uyum sağlamakta zorlanabilir.  Uyumlanabilmesi ve belli bir dengeye gelebilmesi için belli bir süreye ihtiyacı vardır. Bu süreyi geçirmeden yeni coğrafya değişikliğinin yaşanması insanı zorlayıcı olabilir.



Genç kadın artık her gidiş yolunda, dönüş yolunu dört gözle bekler olmuştu. Bazen kendini zırhı pas tutmuş bir kahraman gibi, bazen de büyük bir yükün altında ezilmiş gelincik çiçeği gibi hissediyordu.

Bu hisler her defasında onu yoklardı. Ancak, o, bunları yokmuş gibi davranmayı seçiyordu. Şikayet etmeyi de bırakalı epey olmuştu. Daha çok sürece uyumlu olmayı seçmişti. Peki ona zarar veren bir sürece uyumlanması ne kadar doğruydu? Artık bunu bile düşünmez olmuştu.  Zira çok da farklı seçeneği yoktu. Hem insan uyum sağlamadığı bir şeyi değiştirebilir miydi ki ?

İnsan sadece uyum sağladığı ortamı değiştirmeye hak kazanır.

 Her süreç önce uyum ister.

 Uyumlu olan hayatta kalır.

Uyumsuz kaldığımızda sistem bizi eler.

Süreçlere şikayet edip uyum sağlamadan başlamak kısa sürede oradan yok olacağımızın işaretidir.

Seyahatler genç kadının bedeninde kronik ödemlere yol açmıştı. Bunda atardamar ve toplardamarlarının pek de suçu yoktu. Onlar, temiz ve temizlenecek kan akışını sağlar. Bu yolculukta, organlara gidip geri dönen kanın bir kısmı damar duvarından sızarak dokuların arasına karışabilir. Hemen her döngüde dokular arasına sızma olurken sızan miktar artarsa ödem oluşur. Bunlar bir çeşit göllenmeler oluşturur.

Dokulara sızan miktar üç temel nedenle artabilir:

1- Atardamarlarla gelen kanın fazla olması

2- Toplardamarlarda tıkanıklık veya yetmezlik gibi nedenlerle dönen kanın az olması

3- Damar duvarı geçirgenliğinin artması

Uzun süre aynı pozisyonda hareketsiz kalmak toplar damardaki kanın birikmesine neden olur. Böylece dokular arasına geçen sıvı miktarı artar ve ödem oluşur. Özellikle uzun süren yolculuklarda bu duruma sıkça rastlanır. Seyahat sıklığı arttıkça da vücut buna uyum sağlamakta zorlanır. Sıvı miktarı azalmadan üzerine yenisi eklendiği için göllenmeler artar.



Doğada uyumsuz olan bir şey görmek zordur. Varsa bile mutlaka zorlama yöntemler sonucu oluşturulmuştur. Baharda ormanda yürürüz ve renklerin tonları bize sakinlik verir. Hiçbir renk, hiçbir ağaç, hiçbir çiçek gözümüze batmaz. Hepsi belli bir ahenk içinde uyumlu yaşamlarını sürdürür. Tıpkı gelincik çiçeği gibi... Pek de bakıma muhtaç olmayan, masrafsız diyebileceğimiz ama ona inat, çok da güzel açan yegane çiçeklerden. Çoğu zaman onları yol kenarlarında kendiliğinden dans ettiğini görürsünüz. Sevdiği toprak yapısını bulursa orada bir süreliğine kalıcı olmak ister. Yaprakları hassas ve ince yapılıdır. Rüzgardan ve hava akımından etkilenir. Yapraklarına dokunursanız geri dönüşü olmayan hasar verebilirsiniz. Hemen solar. Tıpkı genç kadının yıllardır aldığı geçmek bilmeyen hasar gibi…

Gözlerini kapatmak istiyordu ancak uykusu bir kere kaçmıştı. Artık alıştığı vücudundaki şişliklerin de bunda payı vardı. En iyisi kalkıp en azından yarınki toplantı için biraz hazırlık yapmaktı. Yataktan çıktı. Lambayı yaktı ve masaya doğru yürüdü. Masada bir su bardağı vardı. Akşamdan içtiği kahve fincanına gözü ilişti. Kaçıncı kahvesini içtiğini hatırlamıyordu artık. Acaba bu kadar kahve de, bende ödeme neden oluyor olabilir mi diye düşündü. En iyisi bu seyahat bitiminde bir yolunu bulup bir hastaneye gidip baktırmaktı. Sandalyeye oturup çalışmaya başladı bu düşüncelerle... Klavyedeki tuşlarının sesine vurdukça odadaki sessizlik bozuluyordu. Aradan geçen bir kaç saat sonunda eline notlarını aldı ve tekli mavi koltuğa yerleşti. Okuduğu notun ağırlığı bedeninin ağırlığı ile birleşince kısa zamanda uykuya daldı…

Acaba yarın onu neler bekliyordu?





Yorumlar

  1. Seyahatten kaynaklı hareketsizliğin verdiği sağlık sorunu ve Uyumun ne kadar önemli bir olduğunun dikkatimize vermişsiniz. Uyumsuz olduğumuzu belki hiç aklımıza gelmez. Ve aslında bulunduğum ortamlarda hep uyumsuz ve şikayet ediyoruz ve insanların hoşuna gitmez. Bunuda nasıl ifade edeceklerini bilmedikleri için mesafe koyarlar. Uyumsuzluktan dolayı çözümsüz kaldığımızı kolay kolay bulamayabiliriz. Uyumlu olduğumuzda zamanla orta yolu bulmamıza ve çözüm bulmamızı aklımıza geleceğini düşünüyorum …umarım fark ederiz. Tekrar teşekkürler 💕

    YanıtlaSil
  2. "İnsan sadece uyum sağladığı ortamı değiştirmeye hak kazanır." Hiç böyle düşünmemiştim... O zaman şunu anlamalıyız sanırım: Haklıyız diye iddialastisigimiz her durum aleyhimize işler.

    YanıtlaSil
  3. İnsan bazen büyük yüklerin altına girmiş bir gelincik çiçeği gibi hissediyor kendisine. Ama hayat adildir ve hayat insana zulmetmez kaldıramayacağı yükü teklif dahi etmez. Madem öyledir neden bunca yükün altında ezilmiş hissediyorum kendimi ... Belki de ihtiyaçlarım ile isteklerimi ayrıştıramadığım içindir. Belki de net bir hedef belirleyemediğim için amacım olmadığı için oyalanıp duruyorumdur.
    Tekrar düşünmeme sebep olan güzel bir yazı kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. En ihmal ettiğimiz kıymet bilmediğimiz hoyratça kullandığımız iki şey bize bedelsiz bedava verilen sağlığımız ve zaman aslında, bunun farkındalığına varmamız için kaleme alınmış çok güzel bir öykü. Teşekkürler...

    YanıtlaSil
  5. Ayten N. Kaya
    Insan belki de hayata karşı ezilmiş olmamak ya da öyle görünmemek için dik olmayı, dik görünmeyi yeğliyor...Uyum konusuna değinmiş olmanız çok güzel..
    Lehine olana uyumlanmak süreci kolaylaştırır..Farkındalık için teşekkürler..

    YanıtlaSil
  6. Kadının farkı olmalı.. Belki de cemal tecelisi ile yaratılmış kadın gelincik kadar naif ve zarif özelliği ile yaratılış daki maksadının dışında fazlaca yük aldıgından fiziksel ve duygusal hastalıkları yaşatıyor olabilir mi kendisine... Gelincik çiçegi bu kadar yükü kaldıramaz tabi.. İnsan gerçekten cahil, zalim ve nankör.. Ama ilk önce kendisine...

    YanıtlaSil
  7. Uyumlu olan hayatta kalır, uyumlu olan bulunduğu ortamda var olur...

    YanıtlaSil
  8. Uyum sağlayan ayakta kalır ama uyum sağlıyor oluşun doğru yerde olduğun anlamına gelmiyor..

    O hız, o hareket; düşünmeden uyum sağlamaya sebep oluyor da.. Durup neye uyum sağlaman gerektiğini düşündürmüyor.

    Burada yanılıyoruz galiba..

    Düşünmeden yol gitmek.. Hız alınca da artık dönmesi zor yollar.. Genelde duvara vurunca şapkasını alır önüne insan..

    Neden bu kadar hızlı gittim ki.?

    YanıtlaSil
  9. Uyumlanmayı çok güzel anlatmış. Ellerinize sağlık 😊

    YanıtlaSil
  10. Bir yerde aktif olmamız diğer tarafta pasif olmamızı sağlar. Bu hayatta her be yapıyorsak, yaptığımız şeyde aşırılaştığımızda zamanla bize zarar verir. Çalışmak tabi ki iyidir. Ama kendini kaybedecek kadar ya da sağlığını bozacak kadar olması halinde iyi olan bir şey kötüye dönüşebilir. Güzel ve doğru yapılan şeyler iyidir. Zaman ve hız açısından sabırsız olduğumuz her an bize yaptığımız işlerle ilgili zarar olarak dönebilir.

    YanıtlaSil
  11. Sürahideki suyu bardaklara dengeli koymalı ki ahenk bozulmasın. Elinize sağlık, düşündürücü güzel bir yazı. 🍃

    YanıtlaSil
  12. Uyumla ilgili kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  13. Doğada, hayvanlarda, insan vücudunda kusursuz bir uyum var. Kemikler kırılsa çok kısa zamanda birleşip kaynıyor. Bu uyum öylesine güçlü ki yanlış yerleştirilseler bile kaynıyorlar. Her canlı hayatta kalmak için bulunduğu ortama uyumlu olmak zorunda .

    YanıtlaSil

Yorum Gönder