Kötü Günde İyiyiz, Peki Ya İyi Gün?
“İnsan darda kaldığında yanında bir can bir nefes arıyor,
derdini, tasasını paylaşacak bir dost insana çok iyi geliyor.” diye düşündü Fatma.
O kadar da yorgundu, o kadar da kendini yalnız hissediyordu ki.
Doğu görevine henüz atanmıştı ve gittiği bu yeni şehirde
sanki hiç insan yokmuş gibi hissediyordu. Bir ihtiyacı olduğunda herkes hemen
koşturuyor ve bulup, buluşturuyordu ama onun dışında kimse yanaşmıyordu. Herkesin
kendi günübirlik meşguliyetleri, sorumlulukları vardı.
Köyde yaşayanlara bakıp düşündü. Kendi aralarında da böyleler
mi diye? İhtiyaç olduğunda birbirlerine destek olmak konusunda ne kadar iyi
olduklarına şahit olmuştu geçen gün. Kışın köy yolları kapandığı için ekmek
bile gelmiyormuş. O sebeple köydekiler, yazın birleşip her gün, bir ev için,
kışlık tandır ekmeği yapıyorlardı. O evin kışın yollar kapandığında kullanacağı
ekmek ihtiyacını imece usulü hallediyorlardı.
Geçen Fatma da katılmıştı birkaç gününe. Birine her gün gelen
komşulardan Şermin gelmeyince hemen merakla sordu. “ Şermin abla gelmemiş?”
Sesinde bir melodik bir tonlama olduğunu sonradan fark ederek. Komşular çok
rahat cevap vermişlerdi: “İşi vardır!”
Bu cevap tokat gibi çarpmıştı Fatma’nın yüzüne. O sesindeki
melodik tonlamayı da o zaman fark etmişti. Şehirde sürekli konsantre olup eksik
bulmak daha iyisini yapabilmek için önemli bir meziyetti. Tek yok buymuş gibi.
Başkasının açığını görüp tespit etmek şehirde işe yararken,
köyde işe yaramadığını anlaması acı ve anlamlı olmuştu.
“İşi vardır.”
Soru yok, merak yok, net bir eminlik var.
Kendini düşündü, hayatını, şehirde geçirdiği yıllarını,
çocukluğunu...
Acaba hangi konuda bu kadar emin olmuştu...
Kötü gününde, ihtiyacı olduğunda dostları, akrabaları onu yalnız bırakmazdı hiç. “Ama bende öyleyim.” dedi kendi kendine. Sevdiklerinin
bir ihtiyacı olduğunda koşardı. Tanımadığı muhtaç insanlara yardım elini
uzatmak, ihtiyaçlarını gidermek onun önemle gözettiği davranışlarından biriydi.
Kötü günde iyiydi ondan emindi de peki ya iyi gün?
Okul yıllarında en yakın arkadaşı vardı, herkesin önünde
tuttuğu, kardeşinden öte gördüğü arkadaşı. Ondan emindi. Güzel okul yılları
geçirmişlerdi. Sonradan hatırladı, onun kendisini yarı yolda bırakıp da
üniversitede habersiz yatay geçiş yaptığını... Başka bir şehirde yapayalnız kalmıştı. Kötü günde yalnız bırakmıştı.
Emin olduğu da olmaması gereken bir eminlikmiş. Nasıl anlayabilirdi ki!
Bir yolu olmalıydı.
Babası hastayken ona ne iyi bakmıştı. Hastalık zamanı dışında
babasının en çok şikayet ettiği şey neydi? “Beni aramıyorsun!!!” Kaybedince
anlamıştı geçen zamanın kıymetini....
Büyükannesi hastayken de onla ilgilenmiş, her ihtiyacını
gidermişti. Bu düşündükçe şükrettiği konulardan biriydi. Peki ya iyi gün? Bir gün
büyükannesi, “Sen de şehir dışında gibisin!” dediğinde ilkin anlamamıştı. “Sen
de şehir dışındakiler gibi az geliyorsun.” demekti bu. Hatırlayınca omuzları
çöktü biraz daha.
Çocuklarını yetiştirmek konusunda hassastı. Mutlaka gözlem yapar, geribildirimde bulunur, görev verir ve takip ederdi. Peki ya iyi gün? İyi bir şeyler yaptıklarında takdir ediyor muydu?
Bulaşıcı hastalık varken birbirini tanımayan insanlar hemen
birleşmiş, bir grup oluşturmuş, oturduğu sitedeki risk altında bulunan
yaşlıların ihtiyaçlarını gidermişlerdi. Birbirini tanımayan, belki yolda yan yana
defalarca geçerken selamını bile zaman zaman ihmal eden komşuların bu derece
birleşebilmeleri takdire değerdi. Peki iyi gün?
Hastalık zamanı ailelerin kimi için ayrışma zamanı olurken, onu
ve ailesini birleştirmişti. Bu hep övündüğü bir konuydu. Önceden sorun
ettikleri bir çok konu gündemden çıkmıştı. Hastalıktan sonra bu anlayışlarını
koruyabildiler mi? Emin değildi...
Düşündü de toplumsal olarak da böyle değil mi? diye. Şehirde
bir karışıklık, kargaşa olduğunda herkes hemen bir şeyin ucundan tutup
toparlıyordu, milletine o anlamda güveni tamdı da, iyi günde de birbirlerinin
kuyusunu kazmadan, kavga etmeden yaşayabilselerdi keşke. Ondan emin olamadı...
Bir insanın yapamadığını, olumsuz tarafını görmek ona mesele
değildi.
Peki ya iyi yaptıkları? Onu da görüp takdir edebiliyor muydu?
hem iyi günde hem kötü günde iyi olması gerekir.
Bu da ancak ortak amaçla mümkün olur.
Yaptığın her şeyin sebebi olacak ortak bir amaç.
Fatma omuzları çökmüş, düşüncelerin içinde kaybolmuştu....
Peki ya sen? Ne kadar eminsin?
Peki ya biz? Ne kadar eminiz?
Üniversitedeki arkadaş gibi değilim ben kötü günde iyiyim,
diye düşündü. Biraz rahatlar gibi oldu...
Peki yeterli mi?
Kötü günde iyiyiz peki ya iyi gün?
İnsanlar gerçek bilgiye ulaştıklarında aslında öğretilenlerin bir çoğunun sadece egzoz tatmini olduğunu fark edebiliyor. Bundan dolayı değil midir BEN olmak için BİZ duygusunu harcamalarınız.
YanıtlaSilArkadaşlarımızı görmezden gelmemiz?
Hiç bu açıdan düşünmemiştim. Bu farkındalık için çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilHer şey için bu böyle değil mi? İyi günde iyiliğin farkına varmak, çevremizin iyi yönlerini farkedip önde tutmak ve şükretmek... Hepimiz bu farkındalığı kazanmalıyız 🥰🥰🥰
YanıtlaSilÇok güzel bir anlatım olmuş👏
YanıtlaSilHayatta kötü kadar iyi de varsa kötü günde de iyi günde de birlik almak gerekmez mi?
YanıtlaSilHayatta iyi ve kötü varsa iyi günde de kötü günde de birlik olmak gerekmez mi ?
YanıtlaSilEgoya hoş gelene meğilimiz . Egonun zıttına davranmak şifadır 💯
YanıtlaSilİyi günde iyi olmak en büyük direncimizde bu sanırım. Birinin kötü gününde evet destek olmak için orada oluyoruz belki ama iyi, mutlu ve başarılı gününde de aynı tepkiyi verebiliyor muyuz? İnsan bazen öyle egosal davranıyor ki karşıdaki kişinin iyiliğini, mutluluğunu be başarısını kıskanıyor. Bu da ister istemez samimi olmayan sadece iyiymiş gibi gösteriş yapan bir kişiliğe bürünüyor. Gerçekten karşımızdakinin iyiliğini istiyor muyuz? Kendimize sormamız gereken soru bu...
YanıtlaSilEllerinize sağlık. İnsan acılarını olduğu kadar sevinçlerini de paylaşmak biz olmayı hissetmek istiyor. Görev gibi değilde doğruyu güzel yapmak gibi…
YanıtlaSilAdaletli olmak için hak edene hak ettiğini hak ettiği ölçüde ve hak ettiği zamanda, kötü günde de iyi günde de vermeli... Yoksa nasıl iyi insan olunur ki?
YanıtlaSilGüzel anlatım 👏
YanıtlaSilİçimizde hasetlik fesatlık olduğu sürece iyi günde beraber olamayız. Diğer insanlarda bulunan bir iyilik bende de olsun bunu istemekte sorun yok. Ama o iyilik onda olmasın bende olsun dersem işte bu hasetlik... Bu kötü duygulardan uzaklaşıp iyi günde de kötü günde de birlikte olmak duasıyla...
YanıtlaSilMüslüman kardeşimdeki bir iyilik bende varmış gibi sevinenlerden olalım...
Alıştığımız davranış kalıplarından çıkmamız için çok aydınlatıcı bir yazı olmuş, emeği geçen herkese teşekkürler 🦋
YanıtlaSilİyilik iyiyi takdir etmekle başlar. Yoksa neye kötü diyebilirsin?
YanıtlaSilO kadar önemli bir soru ki bu... Peki ya iyi gün... Emeklerinize sağlık...
YanıtlaSilKendin için istediğini başkası içıin de isteyebiliyor musun ey nefis? Peki Sana yapılmasını istemediğini baçkası için de yapmakdan kaçınıyor rmusun ey nefs?
YanıtlaSilFarkındalık oluşturan, Çok akıcı bir anlatım olmuş elinize sağlık
YanıtlaSilİnsanı düşündüren bir yazı olmuş, ellerinize sağlık...
YanıtlaSilBir şey gerçekten iyi ise 'tüm zamanlarda' iyidir.
YanıtlaSilKötü zamanda da iyi zamanda da.. iyi olanın iyilikten başka ne karşılığı olabilir?
İnşaALLAH daima iyilerden olalım.
Teşekkürler
İyi günde de kötü gündeki samimiyetle yanında olabilmek ne büyük erdem. Elinize emeğinize sağlık.
YanıtlaSil