Farklılıkları Yönetebilen Güçlüdür



FARKLILIKLARI YÖNETEBİLEN GÜÇLÜDÜR

“Telefonum çalıyor. Kimmiş? Ay tam da hafta sonu. Bir sürü işim var evde, açarsam susmaz şimdi bu. Bir saat tutar beni. Sonra nasıl kapatacağımı da bilmiyorum. Ayıp olmasın en azından. En iyisi açmamak. Sonra geniş bir zamanda ben ona dönerim. Şu Kadriye abla çok iyi ama çok konuşmuyor mu? İnsan bu kadar konuşarak ömrünü boşa harcıyor doğrusu. Zaman kısa, gelip geçiyor anlamıyorsun bile. Bu hayatta yapılacak çok şey var, öğreneceğimiz çok şey var, okuyacağımız çok kitap, gidilecek tiyatro, sinema, izlenecek belgeseller… Ben o kadar boş yapamam.”

“Boş yapmak ne ya? Yeğenim Melisa bana da bulaştırmış. Bu gençleri anlamıyorum, kendilerine yeni bir dil icat etmişler. Bizim nesil şimdiki kuşak gibi miydi? Kesinlikle hayır. Biz kelimelerimizi seçerdik, saygı vardı, büyükle küçükle nasıl konuşacağımızı bilirdik. Neyse ki şimdiki kuşakla mecburi bir iletişim ortamım yok, Melisa’ya bile tahammül edemiyorum bazen. Ama bu gençlere gerçeği nasıl anlatacağız, onları nasıl değiştireceğiz? Melisa’yı arada yakalayınca akıl vereyim diyorum, kafa sallıyor ama sonra bakıyorum hiç duymamış gibi. Peki nasıl anlayacaklar dinlemezlerse? Ben de ona okuduğum kişisel gelişim kitaplarından verdim okuması için. Abuk sabuk şeyleri takip edeceğine biraz da bunları okusun. Dudağını büktü ama sonra tamam dedi. Anlaştık, sonra kontrol edeceğim onu. Onun iyiliği için…”


Nazlı bunları düşünüp dururken evini toparlıyordu. Kitaplığı dağılmıştı. Bir sürü okuyacağı şey birikmişti. Sonra sahile temiz havada koşu yapmaya indi. Bugün biraz geç kalmıştı. Sahil kalabalıktı. Koşamayacağını anlayınca tempolu yürüyüş yapmaya karar verdi. Ama baktı o da zor. “Neden yürüyüş yolunu işgal ederler ki.  Az yanında genişçe serbest alan var zaten” diye içinden şikayet ediyordu. “Siz kendinize iyi bakmıyorsunuz anladık ama insanlara saygı duyun biraz. Uyarı işaretlerini görmüyor musunuz?” 2-3 kişiyi kendince nazik şekilde uyardı Nazlı. İnsanlar ona tuhaf tuhaf bakıp kafalarını çevirdiler. "Dalgınlık olmuş. " deyin, "Pardon." deyin en azından. Bu ne böyle?

Pazar pazar iyice gerilmişti Nazlı. Rahatlamak için gittiği yerden daha da gergin bir halde eve döndü. Bir daha geç kalmamalıydı, erkenden kimse yokken gitmeliydi her zamanki gibi. Neyse ki Mırnav var. Şimdi o onu sakinleştirir. Kapıda onu bekliyordu. Asansörün sesini duyar duymaz kapıya gelir onu karşılar Mırnav. “Çok akıllı bu çok. İnsanlardan daha iyi geliyor bana. Annesini hiç üzmüyor.”

O hafta Nazlı rutin kontrole gitmişti hastaneye. Tiroid bezinde kitle olduğu ve hemen biyopsi yapılması gerektiği söylendi. Şok olmuştu, beklemiyordu. Düzenli check-up yaptırırdı. 1 yılda nasıl oldu, beklemiyordu doğrusu. Sağlığına çok dikkat ederdi. Kabullenemedi Nazlı. Ablasına haber verdi. Yanında olmasını istedi. İş için şehir dışına çıkmış. Başka çağırabileceği kimse yoktu. “Herkesin işi gücü var, benle mi uğraşsınlar.” Ama işlem onu kaygılandırıyordu ama dayanmalıydı. O hep dimdik yaşadı.

Ne demek istemişti acaba?

Bir yanı da “Yanımda kimse olmayacak mı?” diyordu.

Hazırlanırken Melisa girdi içeri.  Hiç beklemiyordu onu. Elinden tuttu genç kız.

“Teyzecim ben yanındayım.” Artık yalnız değildi Nazlı ama ağlıyordu. İçine bir pişmanlık duygusu çöktü. Kafasını Melisa’dan çevirdi. Hep güçlüydü o. Ama şu anda tutamadığı gözyaşları ılık ılık akıyordu yanaklarından aşağı. İşleme başlandı. Hala elini tutuyordu Melisa. Ne yapacağını bilemeyerek çekmek istedi ama bırakmadı Melisa.

“Burada da tek olmaya çalışma teyze!” dercesine.  O ise güçlü Nazlı olmaya çalışıyordu. Aciz Nazlı nasıl olur bilemiyordu. Yardım istemezdi kimseden. Mecbur kalırsa kötü hissederdi.

Ağlarken iğnenin boynuna girdiğini hissetmedi bile. Doktor gördü mü acaba ağladığımı? Kendimi neden bu kadar aciz, güçsüz hissediyorum. Alt tarafı basit bir işlemdi, anestezi de yaptılar.

Peki bu yaşlar neden? 

İçinden kendine ait olmayan bir ses konuşmaya başladı.

“Bırak Nazlı, bırak, sal kendini de etrafındakileri de. İçinden ağlamak gelmiş, kontrol etme işte, ağla salya sümük. Görsün kim görecekse. Sen insansın, duyguların var. Etrafındakiler de insan. Hatırla bu gerçeği artık. Yetmedi mi kendine de, çevrendekilere de ettiğin zulüm. Biliyorum niyetin zulmetmek değildi. Güçlü olmak istedin. Doğruların vardı. Onları yaşaman ve insanların da yaşaması için bir duruşun olmalıydı.  Ama bak olmadı. Yalnızsın. Kendinle de mutlu değilsin. Zannettin ama sonuç ortada. Artık soru sorma zamanı gelmedi mi? “

Güçlü olmak aslında ne demek?

İnsan, kendi gibi bakmayan ve yaşamayanlardan uzaklaşarak kendini korur mu yoksa bu  onun gücünden mi götürür?

Peki ya zaten güçlü değilse?


Bazı insanlar doğrularıyla beraber kendini lavanta kokan bir sandığa gizlediğinin farkına varmaz. Hayatında çok hareket olduğunu sanır ama sandıkta öylece durur farkına varmaz. Konfor alanını bozmak istemez. Yeniliklere açık olmak deyimi vardır ya, onun gibi, farklılıklara açık değildir.

Arada bir sandığın kapağını kaldırıp dışarıya göz atacak olsa hemen içeri kaçar. Canı sıkılır, yenilik arar ama yanına birilerini çekmeye, kendine benzetmeye çalışarak.

Onları değiştirmeye çalışır. “Siz de buraya gelin. Burası çok konforlu, ses yok, gürültü yok, garip cümle kalıpları yok, çok konuşan da yok, kurallara uymayan yok, trafikte makas atan yok. Su yok, sabun yok, çünkü gerek yok. Çünkü kir yok. Şöyle yaparız, böyle yaparız“ der. 

Ne kadar hareketsiz kaldığını bir bilse… Yerinde durmuyordur ama hep bildiği yerde bildiklerini yapıyor oysa. Duran su kirlenir. İnsan da aynı şeyleri yaparak, sandıkta güvelenir, hastalanır. İstediğin kadar lavanta koy… Yaşamın gerçeğine uyumsuz olduğunda beden de hata verir.

Nazlı ağlamayı çoktan bırakmıştı o sesi dinlerken. Sorular artarda geliyordu.

Ya sandığın dışı daha konforluysa?

Ya insanın kendisinin değişmesi gerekiyorsa?

Ya değiştirmeye çalıştıkça güçsüzleşiyorsa?

Değiştirmeye çalışmak kişiyi yalnızlaştırıyorsa?

İnsanların farklı olmasını, hata yapmasını kabul etmek kişiden güç kaybettirmiyorsa; bilakis onu ilişkilerinde güçlü yapıyorsa, onlara yön verme hakkı kazandırıyorsa?

Yeni doğan bir bebeğe ekmek vermek neyse, karşısındakini anlamadan ve kabul etmeden onun kendisi gibi düşünmesini ve yaşamasını beklemek aynı şey… Beklediğine ulaşamamak insanı mutsuz eder.


İnsanlar farklıdır. Farklılıkları yöneten insan güçlüdür.

Çünkü o zoru seçer. Konforunu bozar. Gerçekten karşısındaki için rahatını bozar. İstemediği şeylere sabreder, onu anlamaya çalışır ve onu kabul eder.

Uzaklaşmaz, yaklaşır. Acı çeker, başı ağrır ama koca bir hayata yayınca pek de fazla değildir.

Çünkü günün sonunda sözü anlanan, lafı dinlenen, yazdığı okunan hale gelmiştir. O farklılığı kabul edince insanlar da onu fark etmiştir.

“Teyzecim ne okuyorsun? Bakabilir miyim?”







Yorumlar

  1. "Bazı insanlar doğrularıyla beraber kendini lavanta kokan bir sandığa gizlediğinin farkına varmaz." Farkına vardıkça sandıklarımızdan çıkıp hayata karışabilmemiz dileğiyle...

    YanıtlaSil
  2. Güçlü olmak ne demek hakketen üzerşne düşünülmesi gereken bir konu

    YanıtlaSil
  3. Güclü olacagini düsunerek insanın kendine zulmetmesi..çok güzel bir yazi olmuş, ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  4. Farkliliari yonetebilmek o kadar kolay degil... Hem bilgi hem beceri hem strateji istiyor.

    YanıtlaSil
  5. İnsan zannetmeye görsün.. 🎬

    YanıtlaSil
  6. İnsanoğlu keşke ilk söylendiğinde anlaya bilse ve farklılıkları kabul edebilse emeğinize sağlık çok güzel bir yazı

    YanıtlaSil
  7. Farklılıkları kabul etmekle başlar her şey...

    YanıtlaSil
  8. Çok güzel bir yazı. İnsan acizliği ile yüzleşebildiği kadar güçlüdür oysa. Elinize emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  9. Lavanta sandıklarından çıkmanın zamanı gelmişte geçiyor. 😁😁😁
    İnsanın tek düşmanı hiç değişmiyor sadece aynaya bakması yeterli

    YanıtlaSil
  10. Farklılıklar keyiflidir aslında aynı zamanda. İnsana enerji katar, merak katar, yaşam sevinci katar.

    Ama insan kendini hapsediyorsa o sandığa ne yazık ki kimse yardım edemiyor ona..

    Sahile inip farklı insanlara selam verip bir farklılık oluşturası geliyor insanın okuyunca..


    Kaleminize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  11. Farklılıkların olması güzel..
    hayatı keyifli kılıyor. Farklılıkları yönetebilecek donanımda olmak ise gerçekten marifet istiyor.
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder